Yeni NATO-Türkiye Gazetesi (10.04.2022)

Haziran ayında Madrid’de yapılacak NATO zirvesi yaklaşırken Batılı başkentlerde dolaşıma sokulan bir soru var: “NATO yenilenecek mi?”

Kısa bir süre önce  aralarında iklim değişikliğiyle ve salgın hastalıklarla mücadele gibi, bir güvenlik örgütünün klasik sorumlulukları arasında olmayan epey “naif” 2030 hedeflerini açıklayan İttifak’ın, “postmodern çeşitlemeleri” bir kenara bırakıp aslına rücu etmesi gerektiğini söyleyenlerin sayısı artıyor. Hatta bu “umur-ı asliyeye irca”yı, 73 yaşındaki NATO’nun -varlık sebebini yeniden merkeze oturtarak- baştan aşağıya yeniden inşa ve ihya edilmesi şeklinde yorumlayanlar da var.

Varlık sebebi (raison d’etre) neydi NATO’nun? Ve bugün hâlâ mevcut mu?

ABD dış politikası çalışanları Kuzey Atlantik İttifakı’nın ortaya çıkışını üç temel gerekçe etrafından açıklarlar.

Birincisi, Washington’un Batı Avrupa’yı SSCB’den “koruma refleksidir”. Bunu savunanlara göre, ABD ve SSCB arasında İkinci Dünya Savaşı sırasında tesis edilen ortaklık savaştan hemen sonra bozulunca, başta George Kennan olmak üzere Amerikalı uzmanlar, SSCB’nin yayılmacılık peşinde koştuğunu ve Stalin’i durdurmanın tek yolunun “çevreleme” olduğunu savunmuşlardı. Başkan Truman da bu gerekçeyi kabul etmiş ve NATO’nun kurulması talimatını vermişti.

İkinci gerekçe, ABD’nin Avrupa’daki dostlarını Almanya’dan “koruma refleksidir”. Buna göre, Mart 1948’de Almanya’nın bir gün tekrar ayağa kalkarak kendilerine saldırmasını engellemek maksadıyla beş Avrupa ülkesinin (Fransa, İngiltere, Belçika, Hollanda, Lüksemburg) kurdukları Brüksel Paktı’nın yetersizliğini fark eden ABD, güçlü bir “Avrupa hisarı” inşa etmek için NATO’yu kurdurmuştu.

Üçüncüsü ise “koruma refleksi” değil, “korurken kontrol etme hedefidir”. Savaştan galip çıkmasına rağmen çok ağır bir ekonomik çöküntü yaşayan hatta “üzerinde güneş batmayan imparatorluğunu” kaybetmeye başlayan İngiltere’nin kapitalizmin küresel liderliği tahtından inmesi ABD’yi harekete geçirmişti. Nitekim NATO, ABD’nin 1947-1955 yılları arasında kurduğu ya da kurdurduğu küresel ittifak zincirindeki halkalardan sadece biriydi.

Aslına bakılırsa, bu üçünün her biri NATO’nun varlık sebebi için ayrı ayrı geçerliydi. İttifak’ın ilk genel sekreteri İngiliz Lord İsmay’e, “NATO neden kuruldu?” diye sorulduğunda efradını cami, ayarını mani şu kısa cevabı vermişti:

“NATO Amerikalıları içeride, Rusları dışarıda, Almanları da aşağıda tutmak için kuruldu.”

Peki bugün NATO ne işe yarıyor ve yarın ne işe yarayacak? İşte “NATO yenilecek mi?” diye soranlar bunlara da cevap arıyorlar. Günümüzde İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki şartlar yok. Hatta dünyayı ideolojik açıdan ikiye bölen Soğuk Savaş şartları da mevcut değil. Hoş, Batı merkezli düşünce kuruluşları illa iki kutuplu düzeni yeniden tesis edebilmek için “özgür halklar”-“otokratik rejimler” sun’i ayrışmasını tüm güçleriyle pompalamaya çalışıyorlar ama maddi temelleri olmayan bu gayretler henüz elle tutulur neticeler vermiyor. Bugün başlıca aktörleri ABD, AB, Rusya, Çin ve Hindistan olan çok boyutlu ve çok katmanlı küresel çıkar paylaşımı mücadelesi var. Söz konusu mücadelenin, geçmişteki Soğuk Savaş’a benzeyen yanları yok değil. Mesela, temel aktörler nükleer silahlara sahip ve birbirleriyle sıcak bir çatışmaya girmek yerine vekalet savaşı yürütmeyi tercih ediyorlar. Bu vekalet savaşlarından biri de Ukrayna’da yürütülüyor.

Anlaşılan o ki, ABD Ukrayna savaşının mümkün olduğu kadar uzaması için büyük bir çaba sarf ediyor. Bu sayede Washington, sadece Avrupa’da değil, dünyanın birçok yerinde yıpranmış olan liderliğini sağlamlaştırmayı hedefliyor. Enerji, emtia ve gıda fiyatlarındaki artış genel hatlarıyla şimdilik ABD’nin işine yarıyor. Rusya’nın soğuk nefesini enselerinde hisseden ülkelerin silahlanmaya girişmeleri de ABD askeri-endüstriyel kompleksini memnun ediyor.

Amerikan devlet aklı, küresel hâkimiyet mücadelesinde Çin’in gerisine düşmemenin yolunun bu ülkeyi yavaşlatmak olduğunu biliyor. Rusya vesilesiyle yeniden yapılandırılacak olan Batı odaklı güvenlik mimarisinin ileride Çin’e karşı da kullanılabilir olması arzulanıyor. Bunun yöntemi de, ABD’nin liderliğindeki tek işe yarar uluslararası askerî teşkilat olan NATO’nun küresel bir yapılanmaya gitmesi. Elbette bunun olabilmesi için NATO’nun diğer üyelerinin de olumlu yaklaşım içinde olmaları gerekli.

ABD, NATO’yu zedelemeden dönüştürebilir mi? Japonya, Güney Kore, Avustralya gibi devletler “Yeni NATO’nun yeni üyeleri olur mu? Bu yeni oluşumun adı NATO olarak kalır mı? Zamanla göreceğiz.

Diğer taraftan, ABD’nin böyle bir gayret içine girmesi durumunda Rusya ve Çin’in de kendi çıkarları doğrultusunda benzeri oluşumlara önayak olabileceğini akıldan çıkarmamalıyız…