Rusya, Ukrayna sınırına asker yığmaya devam ediyor. ABD’den Rusya’yı muhatap alan sert açıklamalar geliyor. NATO, Rusya’nın Ukrayna’ya doğru genişlemesinin kabul edilemez olduğunu ifade ediyor. Moskova, Ankara’nın ara buluculuk teklifine çeşitli bahanelerle şimdilik soğuk bakıyor. Putin, Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky’i muhatap almıyor; “O gitsin, Donbas’taki ayrılıkçılarla görüşsün” diyor. Rusya’nın ocak ya da şubatta Ukrayna’ya büyük bir saldırı başlatacağı hatta ülkenin tamamını işgal edebileceği gibi senaryolar uluslararası medya organlarında dolaşıma sokuluyor.
Rusya’nın, Ukrayna’nın bir bölümü üzerindeki emelleri gizli değil. Özellikle Kırım’ın bir oldu-bitti ile yasa dışı işgalinin ardından bir yandan bu bölgedeki varlığını kalıcı hâle getirmeye çalışan Rusya, diğer yandan da Kiev yönetiminin Batı ile sıkı ilişkiler geliştirmesini engellemeye çalışıyor. Putin’in ilk devlet başkanlığından bu yana Rusya’nın yakın çevresine yönelik Batı kaynaklı müdahalelere sert tepki verdiğini gördük. NATO ve AB’nin Rusya’ya daha fazla yaklaşmasına izin vermeyeceklerini belirten Putin, Gürcistan, Ukrayna ve Beyaz Rusya’yı “asla Batı’ya bırakılamayacak hayati alanlar” olarak tarif ediyor. ABD Başkanı Biden’ın, Covid-19’la mücadele başta olmak üzere iç meselelere yoğunlaşmış olması Putin’i daha da cesaretlendiriyor.
Esasen bir “milliyetler coğrafyası” olan ve nüfusunun yaklaşık dörtte biri Rus olmayan etnik topluluklardan oluşan Rusya Federasyonu’nun Batılı “sızmalara” karşı güvenlik refleksleri geliştirirken savunma hattını kendi sınırlarının ötesinde kurmayı tercih ettiği görülüyor. Yasa dışı ilhak edilen Kırım hariç 21 cumhuriyetten oluşan bir ülkenin, dış kaynaklı bölücü tehditler algılaması tabii gözükebilir. Fakat kendi birliğini muhafaza edebilmek için komşu ülkelerin içişlerine bu denli müdahil oluşunun muhtemelen başka sebepleri de var.
Putin’in ön alıcı ve caydırıcı savunma yapmaya çalıştığı söylenebilir. “Rusya’ya bir adım yaklaşırsanız, Rusya size iki adım yaklaşır” şeklinde özetlenebilecek bu siyasetin başarısı başka ülkelerdeki iş birlikçilerin heveslerinin devamına bağlı. Gürcistan’da ve Ukrayna’da Rusya’yla birlikte hareket eden grupların varlığı Moskova’nın temel güvencesi.
Diğer yandan Rusya, kendi yakın çevresinin ötesinde birçok alanda daha ABD ile farklı pozisyonlarda bulunuyor. Venezuela’dan Libya’ya, Sahel bölgesinden Suriye’ye ve son dönemde Afganistan’a kadar farklı coğrafyalar zaman zaman silahlı gruplar üzerinden sürdürülen bir “didişmeye” sahne oluyor. İki tarafın birbirlerini doğrudan hedef almadıkları ama “vekiller üzerinden” sürdürdükleri bu didişme birçok bakımdan Soğuk Savaş dönemindeki vekâlet savaşlarını hatırlatıyor. Ortada ideolojik bir kutuplaşma veyahut “sınıf mücadelesi” olmadığı için Soğuk Savaş’ın aynıyla tekrarı olarak nitelenemeyecek bu süreçte, geçmişten çok önemli bir farklılık daha var. O da Çin’in durumu.
Tam burada, Rusya ile Batı arasında yakın gelecekte bir çatışma yaşanacağı yönündeki görüşlerden ayrılıyorum. Aksine, Rusya’nın Çin’den en az ABD kadar tehdit algıladığını, Çin’in adım adım, köy köy Rusya’ya doğru “genleşmesinin” Batı’nın Rusya’yı “çevrelemesi”nden kaynaklananlar kadar büyük problemlere yol açacağını tahmin ediyorum.
Bu da ister istemez Rusya ile ABD arasında bir yakınlaşmayı zorunlu kılacak. Başkan Nixon’un Sovyetler Birliği’ni dengelemek için Çin’i yanına almaya çalışmasından tam yarım yüzyıl sonra bu kez Çin’i “dizginlemek” için ABD ile Rusya anlaşabilir.
Şanghay İşbirliği teşkilatının içinde olsalar da, Rusya ve Çin arasındaki tarihsel rekabetin eninde sonunda ciddi bir ayrışmaya sebep olacağını göreceğiz. Rusya ile ABD arasında, Çin’e karşı bir iş birliği yapılacaksa, bu ikisinin önce topyekûn bir hesaplaşma masasına oturması gerekiyor.
Rusya büyük hesaplaşma öncesinde, pazarlık payını mümkün olduğunca yükseltmeye çalışıyor. Moskova’nın kendi yakın çevresinde ve ötesindeki siyasetini değerlendirirken, bunun da dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum. Rusya’nın ne yapmak istediğini gören ABD’nin de karşı hamleler geliştirdiğine şahitlik ediyoruz.
Rusya’nın Ukrayna üzerindeki baskılarını artırırken, fazla ileri gittiği takdirde Çin’e karşı ABD ile iş birliği ihtimalinin zayıflayacağını ve “büyük hesaplaşmanın” çok ileri bir tarihe erteleneceğini de hesapladığı beklenir. Ama uluslararası ilişkilerde, aktörlerin her zaman rasyonel hareket etmediklerini de unutmamalıyız.
Son olarak, ABD dâhil tek bir NATO üyesinin dahi Ukrayna için Rusya ile silahlı bir çatışmaya girmeyeceğini biliyoruz. Bu gerçeği Putin de biliyor.