8 Kasım Azerbaycan’da zafer günü. 29 yıl boyunca işgal altında tutulan Karabağ’ın azad edilmesiyle sonuçlanan “44 Günlük Vatan Muharebesi”nin birinci yıl dönümü büyük törenlerle kutlanacak. Kardeş Azerbaycan halkının sevincini paylaşırken, Karabağ Savaşını üç yönüyle değerlendirelim.
Askerî açıdan bakıldığında, Ermenistan’ın saldırılarına karşılık veren Azerbaycan’ın tepkisel ve anlık hareket etmediği bugün çok daha iyi anlaşılıyor. Azerbaycan ordusu uzun yıllardır öz vatan topraklarını kurtarmak için hazırlık yapıyordu. Zor coğrafyaya ve iklim şartlarına rağmen 6 haftada kazanılan zafer, savaşın stratejisinin ve taktiklerinin çok iyi hazırlanmış olduğunu gösteriyor. Savaş aynı zamanda, konvansiyonel kara ve hava unsurlarıyla, başta İHA ve SİHA’lar olmak üzere yeni savaş teknolojilerinin mükemmel bir uyum içinde kullanıldığı -iki ülke orduları arasındaki- ilk silahlı çatışma olma özelliği de taşıyor.
Siyasi açıdan, muharebenin sadece savaş meydanında değil, diplomasi masasında ve siber alanda da yürütüldüğü görülüyor. Azerbaycan ordusu Ermenilerle savaşırken, Azerbaycan diplomatları başta Minsk grubunu oluşturan ABD, Fransa ve Rusya olmak üzere, uluslararası alanda yürüttükleri temaslarda ülkelerinin haklılığını savunuyorlardı. Elbette bu alanda en büyük mücadeleyi Azerbaycan Cumhurbaşkanı ve Silahlı Kuvvetler Başkomutanı İlham Aliyev verdi. Aliyev hem mevkidaşlarıyla yaptığı ikili diplomatik temaslarda Karabağ meselesini anlattı, hem de dünya medyası üzerinden ülkesinin sesini duyurdu. Özellikle Ermenistan yanlısı ve Azerbaycan karşıtı tutumlarıyla bilinen bazı uluslararası televizyon kanallarına mülakat vermekten çekinmeyen Aliyev, tuzak sorulara verdiği zekice ve çoğu zaman istihza mahiyetindeki mizahi cevaplarla dünya kamuoyunda Azerbaycan lehine bir atmosfer oluşmasında en büyük hisseye sahip oldu.
Diğer yandan başta sosyal medya mecraları olmak üzere siber alanda da yoğun bir mücadele yürütüldü. Bu noktada Azerbaycan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Hikmet Hacıyev’in gayretlerini takdirle anmak lazım. Başlangıçta sosyal medyada sesleri çok çıkan ve sahadaki gerçekleri çarpıtan Ermenistan hükûmetinin propaganda aracı işlevini gören web sayfaları ve hesaplar etkisizleştirildi. Millî Savunma Bakanlığının farklı dillerde yaptığı internet paylaşımlarıyla savaşın gerçek gidişatı hakkında bilgi sahibi olduk. Bu şekilde, bir yandan Azerbaycan halkının motivasyonu diri tutulurken, diğer yandan da düşmanın moraline ağır darbeler indirildi.
Hukuki açıdan bakıldığında ise bu alanda mücadelenin devam ettiği gözleniyor. Zira Azerbaycan Ermenistan’ın savaş sırasında işlediği suçların faillerinin cezalandırılmasını istiyor. Ermenistan’ın cepheden 150-200 kilometre uzaktaki sivil yerleşim birimlerini kasıtlı olarak güdümlü füzelerle vurması sonucu en az 90 Azerbaycan vatandaşı hayatını kaybetmişti. Açıkça Cenevre Sözleşmesinin ihlali olan bu duruma yol açanların yargılanması gereken yer uluslararası ceza mahkemesidir.
30 yıla yakın işgal altında kaldığı dönemde Karabağ’ın maruz kaldığı yıkım ve yağma da mutlaka uluslararası ceza hukukunun merceği altına alınmalı. Karabağ’da taş üstünde taş bırakmayan, ekilebilir tüm arazileri mayınlayan, yolları tahrip eden, su kaynaklarını kurutan Ermeni yetkililerin cezasız kalmaması gerekir.
Sonuçları itibarıyla Karabağ Savaşına bakıldığında da, üç net hususu görüyoruz.
Birincisi, “Dağlık Karabağ Problemi” diye bir ihtilaf ortadan kalkmıştır. Azerbaycan ordusunun cephede kazandığı büyük zafer, Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğu gerçeğini perçinlemiştir. Bugün Karabağ Azerbaycan’ın bir parçasıdır. İdari teşkilatlanma açısından, Ağdam’ın Gence’den, Şuşa’nın Bakü’den bir farkı yoktur. Karabağ “özerk” değil, öz vatan toprağıdır. Dolayısıyla Karabağ’ın bir “statü” problemi de yoktur.
İkincisi, elle tutulur hiçbir faydalı icraata imza atamamış Minsk Grubu’na ihtiyaç kalmamıştır. Yine de varlığını sürdürmek istiyorsa Minsk Grubu’nun yapacağı en iyi iş Ermenistan’ı, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğüne ve sınırlarına saygı göstermeye çağırmaktır. Hiçbir zaman tarafsız olamamış bu mekanizmanın varlığını kimseye faydası bulunmamaktadır.
Üçüncüsü, Azerbaycan Ermenistan’la barışa her zaman hazır olduğunu ifade etmektedir. Şüphesiz bu noktada Erivan’ın atacağı adımlar büyük önem taşımaktadır. Ermenistan yönetimi Karabağ’ın Azerbaycan’ın parçası olduğunu kabul ettiği takdirde iki ülke arasındaki buzların hızla eriyeceği bir döneme girilebilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan da, barıştan yana olduğunu gösterdiği ve haksız iddialarından vazgeçtiği takdirde Ermenistan’ın da Kafkasya’daki iş birliği atmosferinin paydaşı olabileceğini ifade etmişti.
Türkiye ile Azerbaycan Karabağ Savaşı sırasında daha da kenetlendi. Ankara her zaman Bakü’nün yanında olmaya devam edecek. Tek milletin, iki devlet üzerinden yazdığı başarı hikâyesi Kafkaslara damga vurmaya devam edecek.