Son 30 senedir uluslararası ilişkiler sözlüğüne eklenmiş bir kavramı sıklıkla duyuyoruz; “Azerbaycan-Ermenistan İhtilafı” ya da iki ülke arasındaki problemin kaynağı olan yer ile ilişkilendirilerek söylenen “Dağlık Karabağ Problemi”. Esasen benim perspektifimden “Azerbaycan-Ermenistan İhtilafı” diye bir durum söz konusu değildir. Ermenistan’ın saldırganlığı, tecavüzü ve uluslararası hukuku hiçe sayarak giriştiği gayrimeşru işgali söz konusudur. Azerbaycan, 1990’dan bu yana kendi öz toprağını geri almak için her türlü meşru gayreti sarf etmiş ama başta Rusya Federasyonu ve Fransa olmak üzere bazı devletlerin Ermenistan’a verdikleri destek sebebiyle şu ana kadar bunda muvaffak olamamıştır.
Bir yanda kendi toprakları işgal edilen bir ülke, diğer yanda ise eski Sovyetler Birliği dağılırken yaşanan karmaşa sırasında fırsatçılık yaparak Azerbaycan topraklarının %20’sini işgal eden ve 1 milyondan fazla insanın ata yurtlarını terk etmek zorunda kalmalarına yol açan tescilli bir saldırgan var. Üstelik başta ‘Hocalı Soykırımı’ olmak üzere, sivillere karşı işlenen çok sayıda insanlık suçunun faili olan bir saldırgan. Nasıl olur da bu ikisi arasındaki ilişkileri “ihtilaf” kelimesinin naifliğine ve belirsizliğine indirgeyebiliriz? Bir gün İsrail, Ürdün Vadisi’ni de ilhak ederek, Filistinlilerin geri kalan vatanını da ellerinden aldığında, bu meseleden “İsrail-Filistin İhtilafı” diye söz etmek ne kadar abesse, bu da o kadar anlamsızdır.
İstanbul Üniversitesinin ev sahipliğinde 15 Temmuz’da düzenlenen “Demokratik Hukuk Devletini Yeniden Düşünmek” sempozyumunda, devletlerin uluslararası krizlere nasıl tepki verdiğiyle ilgili yaptığım konuşmamda da ifade ettim. Maalesef uluslararası ilişkiler alanında dün de bugün de geçerli tek hukuk “orman kanunu” görüntüsünde. Güçlü olup, sesi gür çıkanlara uluslararası hukuku hiçe sayarak işledikleri fiillerden dolayı kimse hesap soramıyor. Birleşmiş Milletlerin reforme edilmesi gerektiğiyle ilgili olarak, başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın getirdiği somut önerilere, mevcutta var olan zalimi kayıran, mazlumu ezen sistemden istifade edenler tüm güçleriyle karşı çıkıyorlar. Ahlak, değerler, devletlerin egemen eşitliği, ahde vefa, iyi niyet gibi kavramlar bunları dile getirenlerin gücüyle orantılı olarak karşılık buluyor.
1992’de Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) bünyesinde, “Dağlık Karabağ probleminin çözümü için kurulan Minsk Grubu” adlı bir oluşum var. Kuruluşunun üzerinden 28 yıl geçen ve ABD, Rusya ve Fransa’nın eş başkanı olduğu bu grup bugüne kadar Azerbaycan’ın lehine bir çözüm üretemedi. Üretmesini beklemek boşuna değil mi? Ermeni lobisinin son derece etkili olduğu ABD’nin, diplomatlarımızı şehit eden ASALA’ya bile sahip çıkan Fransa’nın, Ermenistan’ın en önemli askerî destekçisi Rusya’nın eş başkanları olduğu bir diplomasi platformundan adil ve hakkaniyete uyan bir çözüm çıkmaz.
Ermenistan silahlı güçlerinin yaptığı saldırıya meşru müdafaa hakkını kullanan Azerbaycan’ın karşılık vermesiyle iki ülke silahlı kuvvetleri arasından, uzun yıllardır görmediğimiz ölçüde şiddetli çatışmalar yaşanıyor. Meraktan AGİT Minsk grubunun internet sayfasına girerek bu hususta yaptıkları açıklamayı okudum. Üç eş başkanın imzasıyla çıkan açıklama, ne taraflara ne de uluslararası kamuoyuna bir şey söylüyor. Ermenistan saldırganlığıyla ilgili tek bir cümle yok. “Ateşkesin bozulmasından endişe duyduklarını” yazmışlar. Ateşkes kendiliğinden bozulur mu? Bunun bir faili yok mu? Tersi olsaydı ve Azerbaycan askerlerinin Ermenistan’a ateş açmasıyla bu çatışmalar başlasaydı Minsk Grubu’nun nasıl bir açıklama yapacağını tahmin edebilirsiniz. Azerbaycan muhtemelen sert ifadelerle kınanır ve derhâl silahlarını susturmaya davet edilirdi. Eş zamanlı olarak da konu BM Güvenlik Konseyi’ne taşınır ve tehditkar kararlar alınırdı.
Türkiye’nin “iki devlet tek millet” anlayışıyla Azerbaycan’a verdiği güçlü destek sadece devletlerimiz arasındaki sarsılmaz ve eşsiz birliktelik sebebiyle değildir. Aynı zamanda on yıllardır Azerbaycan’a yapılan haksızlığa gösterilen haklı bir tepkidir. Bugüne kadar hiçbir derde derman olamamış Minsk Grubu’nun eş başkanlarının bu tepkiden bir ders çıkarmaları gerektiği açıktır. Türkiye’nin dostlarına yardımları ve desteği hiç eksilmez ama Türkiye’nin Azerbaycan’a yardımı ve desteği de bambaşka olur.
Ermenistan’ın saldırılarında şehit olan kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.