Temeli çatlak müze kararnamesi (05.07.2020) Türkiye Gazetesi

Ayasofya Camii’nin müze yapılmasıyla ilgili kararnamenin iptali için açılan davanın duruşması 2 Temmuz’da yapıldı. Karar 15 gün içinde açıklanacak. Konu iç ve dış kamuoyunda tüm yönleriyle tartışılmaya devam ediyor. İçeride genellikle kararnamenin orijinalliği üzerinden bir tartışma yürürken, dışarıda Ayasofya’nın müze statüsünün iptal edilmemesi gerektiği şeklinde yorumlar yapılıyor. Dışarıdan gelen bu pervasız yorum ve açıklamalara devletin ilgili kurumları, Türkiye’nin münhasır egemenlik hakları alanına giren hususlara müdahale edilmemesi gerektiğine dikkatleri çekerek cevap veriyor.
Ben kararnamenin şekline değil muhtevasına odaklanmamız gerektiğini düşünüyorum. Zira kararnamenin orijinalliği şüphe götürmez. Ama…
Ayasofya’yı müze yapan kararnamede öyle bir husus var ki, bu kararın esastan yok hükmünde olmasını gerektirir. O da kararnameye dayanak teşkil eden ve Başbakanlığa Vakıflar Genel Müdürlüğünden (Evkaf) gelen mütalaa ile Millî Eğitim Bakanlığından (Maarif) gelen tezkerenin gerçek dışı bilgi içermesidir.
Atatürk, Amerikalı arkeolog ve Bizans Enstitüsü kurucusu Thomas Whittemore ile Çankaya’da görüştükten kısa süre sonra bir akşam yemeğinde Ayasofya’nın müze yapılması konusunu tartışmaya açtı. Henüz göreve yeni atanmış Millî Eğitim Bakanı Abidin Özmen de o yemekteydi. Özmen’in ifadesiyle ‘Ayasofya’nın bir dine mal olarak kalmaktansa bütün kavim ve din mensuplarının ziyaretine açık olacak bir müze hâline getirilmesinin uygun ve bilhassa bu yeni müzede Bizans eserlerinin toplanmasının muvafık olacağı ilmî bir şekilde konuşuldu.’
Yine kendi ifadesiyle, bu yemekte konuşulanlardan ‘ilham alan’ (!) Özmen, Başbakan İsmet İnönü’yle görüşerek, yemekteki konuşmaları ve görüşleri bildirdi. İnönü’ye ‘Ayasofya’nın müze yapılmak üzere Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından tahliye edilerek, Millî Eğitim Bakanlığına devrini’ talep eden bir dilekçeyi ve mütalaayı verdi.
Vakıflar Genel Müdürlüğü, Millî Eğitim Bakanlığından gelen tezkereye cevaben ‘Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi üzerine söz söylemeyi kendi yetkisi dışında gördüğünü, bunu bu iş bilgiçlerinin düşünüşe bıraktığını’ yazarak, aşağıdaki gerçek dışı bilgiyi yazılı olarak sundu:
‘Bu cami Bizanslardan kalma bir eser olmakla esasen hiçbir vakfı yoktur. Gerçi cami olduktan sonra sultanlar ve halk tarafından bazı gelirler bağlanmış ise de bunlardan sultanlarınki bütün (aşar)dır ve bu da şimdi kaldırılmış bulunmaktadır.’
Hâlbuki kesin olarak biliyoruz ki, Ayasofya’nın vakfı vardır. Önce 1461’de Fatih Sultan Mehmed ardından da Kanuni Sultan Süleyman, diğer birçok eser gibi, Ayasofya’nın masrafları için de birçok emlaki vakfetmiştir. Bunlar sadece aşar alınan tarım arazilerinden ibaret değildir. Aralarında çok sayıda çarşı ve dükkân da vardır.
Vakıflar Genel Müdürlüğünün, Ayasofya’nın vakfı ve akarları olduğunu bilmemesi mümkün müdür? Ayasofya’yı müze yapan kararnameye en önemli dayanak teşkil eden mütalaasını verirken Vakıflar Genel Müdürlüğünün ‘Ayasofya’nın hiçbir vakfı yoktur’ demesi, basit bir görevi ihmal değildir. Bu apaçık bir sahteciliktir. Üst makama gerçeğe aykırı bilgi vermektir. Bu durumun da, bir iki bürokratın işgüzarlığıyla ortaya çıkamayacağını ortalama zekâ seviyesine sahip herkes anlayabilir.
Bu mütalaayı alan Millî Eğitim Bakanı Özmen, Başbakanlığa yolladığı tezkerede Ayasofya’nın neden müze yapılması gerektiğiyle ilgili gerekçeleri de sıralamıştır. Buna göre ‘Ayasofya salip ile hilal arasında süregelen savaşların başlıca rumuzlarındandır.’ ‘Birçok ihtiras bulutları Ayasofya’nın kubbesi etrafında kümelenmiştir.’ ‘Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi bütün Şark âlemini sevindirecektir.’ (!) ‘Umumi heyetiyle bir müze olan bu abidenin müzelik sıfatının tebarüz ettirilerek bir ilim müessesesi hâlinde cihana ilan edilişi çok yerinde bir iş olacaktır.’
Ayasofya Camii’ni müzeye çeviren 24 Kasım 1934 tarihli kararname tamamen Millî Eğitim Bakanlığından ve Vakıflar Genel Müdürlüğünden gelen bu bilgilere dayanılarak çıkarılmıştır. Kararnamenin içinde ‘Bu caminin Bizanslılardan kalma bir eser olması hasebiyle hiçbir vakfı olmadığı’ cümlesi birebir yer almaktadır.
Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivlerinde ve konuyla ilgili birçok yayında, yukarıda zikrettiğim belgelerin hepsi ve fazlası mevcuttur.
Hülasa Ayasofya müze yapılmak istendiğinde, Vakıflar’a binanın durumu sorulmuş. Vakfı olmadığı söylenen cami kararnameyle müze yapılıvermiş. Her ne hikmetse, caminin vakfı olmadığını söyleyen Genel Müdürlük camiye bitişik vakıf dükkânlarına dair de bilgi verme ihtiyacı duymuş. Bir kişi de çıkıp, ‘arkadaş bir yandan caminin vakfı yok diyorsun. Diğer yandan da camiye bitişik dükkânların vakıflara ait olduğunu söylüyorsun. Bu dükkânların geliri Ayasofya’ya bırakılmamış mı?’ diye sorarak, zaten piş(iril)miş aşa su katmak istememiş.
1934’te Ayasofya müze yapılırken, talep üzerine Vakıflar Genel Müdürlüğünce Millî Eğitim Bakanlığına ardından da Başbakanlığa sunulmuş gerçek dışı bilgilerin üzerine inşa edilen kararname şeklen değil esastan yok hükmünde sayılmalıdır. Bu kararnamenin temeli çatlamıştır. Yargının yapacağı bu durumu tespit edip tutanağa geçirmekten ibarettir.