Salgın sırasında alınan tedbirler tüm ülkelerde iki başlık altında toplanıyor. Birincisi, salgının yayılmasını önlemeye ve tedavisine dönük sağlık tedbirleri. İkincisi ise salgın sebebiyle derinden etkilenen sektörlerin çökmesini engellemeye dönük ekonomik tedbirler. Birinci gruptaki tedbirlerin alınmasında ülkeler arasında zayıf da olsa bir veri paylaşımı sisteminin varlığından söz edilebilir. En azından tüm ülkelerin kulak verdiği Dünya Sağlık Örgütü adlı bir otorite var. Vaka sayıları, işe yarayan ve yaramayan tedavi yöntemleri genel olarak paylaşılıyor. İstatistikleri çarpıttığı iddia edilen Çin bile, daha önceki salgın dönemleriyle mukayese edilemeyecek kadar şeffaf davranıyor. Ülkelerin tedavi konusunda birbirleriyle yardımlaşmasında ise dikkat çekici bir örneğe rastlamak zor. Avrupa Birliği ülkeleri arasında salgınla mücadele konusunda işleyen etkili bir iş birliği mekanizması yok.
İkinci başlık altındaki tedbirler ise tüm ülkeler tarafından evvela kendileri için alınıyor. ABD’den Almanya’ya, Güney Kore’den Türkiye’ye tüm devletler, kendi vatandaşlarının ve şirketlerinin yaşanmakta olan ekonomik çalkantıdan en az hasarla çıkmalarını temin edecek paketler açıklıyor.
Tarihteki birçok örnek bize gösteriyor ki, kıtalar aşan, küresel nitelikteki krizlerin etkilerini ulusal tedbirlerle ortadan kaldırmak mümkün değil. Kısa vadede ulusal sektörlerin yaşayabilecekleri şokları asgariye indirmek için hazırlanan paketlerin, uzun vadede de etkili olabilmesi için, bölgesel ve küresel çapta iş birliklerine ihtiyaç var. Bunun sebebi gayet açık. Küreselleşme döneminde yaşıyoruz. Ekonomiler millî olmaktan çıkalı çok olmuş. Hiçbir parametre ülke içi dengelerle oluşmuyor. Çin’de salgın başlayıp da, bu ülkede üretim yavaşlayınca tüm ülkelerin ekonomileri etkileniyor. Petrol fiyatlarındaki hızlı düşüşün de bununla ilgisi var, borsalardaki dalgalanmanın da.
Hâl böyle olunca, salgın sebebiyle ortaya çıkan küresel ekonomik istikrarsızlığın ortadan kaldırılması ancak yine küresel çapta bir iş birliğiyle olabilir. Bunun yapılabilmesi için bazı uluslararası platformlar mevcut.
Bu anlamda harekete geçmesi gereken en geniş katılımlı uluslararası yapı, Birleşmiş Milletler’in altı daimî organından biri olan Ekonomik ve Sosyal Konsey’dir. Birleşmiş Milletler Antlaşmasının “Uluslararası Sosyal ve Ekonomik İşbirliği” başlığını taşıyan dokuzuncu bölümünde, “Birleşmiş Milletler (…) ekonomik ve sosyal alanlarla sağlık alanındaki uluslararası sorunların ve bunlara bağlı başka sorunların (…) çözümünü kolaylaştıracaktır” denilmektedir. Bu görev ve sorumluluk çerçevesinde Birleşmiş Milletler’e bağlı çok sayıda ihtisas kuruluşu oluşturulmuştur. Yaşanmakta olan ve kısa vadede izale edilmesi mümkün olmayan ekonomik istikrarsızlığın ve buna bağlı olarak ortaya çıkabilecek sosyal problemlerin ele alınacağı üstyapı olarak Ekonomik ve Sosyal Konsey harekete geçirilmelidir.
Diğer bir önemli platform G-20’dir. Dünya nüfusunun %85’ini ve küresel GSYH’nın %65’ini temsil eden ülkelerden oluşan bu yapının en önemli varlık sebebi zaten küresel seviyede ekonomik ve sosyal çalkantıları önlemektir. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 19 ülkeden ve AB Komisyonu’ndan oluşan G-20’nin 2020 yılındaki dönem başkanı Suudi Arabistan’dır. 2020’nin ana temaları, “İnsanları Güçlendirmek”, “Gezegeni Korumak” ve “Yeni Sınırları Şekillendirmek” olarak belirlenmiş durumdadır. Herhâlde mevcut durumda, bundan daha isabetli temalar belirlenemezdi. Fakat zaten kendine ait bir genel sekretaryası, bürokrasisi ve yaptırım gücü olmayan G-20’nin fikir alışverişi dışında pek bir işe yaramadığını önceki yıllarda görmüştük.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine bağlı olarak çalışan Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın (UNCTAD) varlık sebepleri arasında, “gelişmekte olan ülkelerin ticaret, yatırım ve kalkınma fırsatlarını artırmak ve bunların eşit bir zeminde dünya ekonomisiyle bütünleşmelerini temin etmek konusunda onları desteklemek” yer almaktadır. 195 üyesi bulunan UNCTAD, gelişmiş, gelişmekte olan, az gelişmiş ve en az gelişmiş ayrım gözetmeksizin tüm dünyayı sarsmakta olan bu krizin, uluslararası iş birliği yoluyla aşılması için çeşitli kararlar alabilir. 164 üyesi bulunan ve dünyanın en geniş uluslararası ekonomik teşkilatı olarak nitelendirilen Dünya Ticaret Örgütü de (WTO) salgının ekonomik ve ticari olumsuz etkilerini en aza indirmeye yardımcı olacak ortak tedbirler için kullanılabilir.
Ekonomik ve Sosyal Konsey’den, Dünya Ticaret Örgütü’ne kadar birçok kuruluşun tüm insanlık için gerçekten anlamlı adımlar atabilmeleri için her şeyden önce hükûmetlerin bu yönde niyet ve iradelerini ortaya koymaları gerekir. ABD, Çin, Japonya, Almanya, İngiltere, Fransa, Hindistan, İtalya, Brezilya ve Kanada dünyanın en büyük 10 ekonomisini temsil ediyorlar. Koronavirüs salgınının yol açtığı küresel ekonomik çalkantıyla mücadele konusunda bu 10 ülkenin üzerinde mutabık kalacakları bir yol haritası ortaya çıkmadan, diğer uluslararası kuruluşların herhangi bir etkili çözüm önerisi geliştirmesi mümkün değildir.
Bugün böyle bir yol haritası yok. Yakın vadede de olmayacak.