Sahibinin sesi, kötülüğün nefesi (15.03.2020) Türkiye Gazetesi

Uluslararası bazı medya kuruluşlarının son 20 yıldır Türkiye ile ilgili haberlerde kullandıkları klişeler ve fotoğraf enstantaneleri var. Ne BBC’de, ne CNN’de ne de New York Times’ta Türkiye’de yaşananları çoğu zaman objektif bir mercekten, daha doğru bir ifadeyle gerçek gazetecilik bakışıyla izleyemezsiniz. Bu üçünü özellikle yazdım. Zira son günlerde Türkiye’ye karşı başlatılan bilinçaltı karalama kampanyasının bayraktarlığını bunlar yapıyorlar. Ama maalesef yanlı ve yönlendirilmiş Türkiye haberleri sadece bu üçünde yer almıyor.
 
Türkiye’nin herhangi bir başarısından bahsederken bile, mutlaka okuyucuya bilinçaltı mesaj verecek bir başlık ve fotoğraf kullanıyorlar. Gördüklerini ve bildiklerini değil, Türkiye’nin nasıl görülmesini ve bilinmesini istiyorlarsa her şeyi o şekilde haberleştiriyorlar. Olumsuz bir gelişme mi yaşandı; hemen ilk sayfada, tabii ki Türkiye’nin ne kadar ‘kötü yönetildiğini’, ‘halkın ne kadar mutsuz olduğunu’, ‘Türkiye’nin Batı’dan uzaklaştığını’, ‘eksen değiştirdiğini’ dile getiren cümlelerle dolu bir paket haber sunuluyor. Tam tersi, Türkiye’de olumlu bir şeyler mi oluyor, o hâlde arka sayfalarda, küçük puntolarla ve elbette istihza içeren kalıplarla bezenmiş bir haber çıkıveriyor karşınıza. Fotoğraf hep aynı stilde: Olabilecek en kötü kare, en kötü imaj, en perişan arka plan…
 
Sanki bu medya kuruluşlarında, sadece Türkiye’yle ilgili haberleri şekillendirmekle göreli masa editörleri var. Bunların işi gücü haber ne olursa olsun, okuyucuya ve seyirciye aynı mesajı vermek: Türkiye kötü. Türkiye karanlık. Türkiye batıyor. Türkiye’den uzak durun!
 
Yahut bu kuruluşların Türkiye ile ilgili haberler için hazırladıkları kurallar var. Muhabirleri alandan mı bildirecek; mutlaka arkalarında, seyredenlerde ürküntüye yol açacak bir manzara olsun. Birileriyle röportaj mı yapılacak; en marjinal kesimlerden seçilsin. İlla yöneticilerden görüş mü alınacak; uzun röportajlar cımbızlanarak, işlerine ne geliyorsa, o kullanılsın.
 
Biz bu türden Türkiye düşmanı yayıncılığa neredeyse alıştık. Artık böyle haberler ve fotoğraflar görünce, yayınlayanın adına bakıyoruz ve ‘malum medya kuruluşundan zaten başka ne beklenir ki’ diyoruz. O kadar yorulduk ki, cevap vermekten, doğrusunu yazdırmaya çalışmaktan, editöre tekzip göndermekten, çoğu zaman ‘Boş ver. Bunlar zaten kasıtlı. Ne yaparsak yapalım adam olmazlar’ tavrı içine giriyoruz. Ama bu tetikçilere hadlerini bildirmedikçe, onların maskelerini düşürmedikçe ve uluslararası yalan şebekesiyle mücadelede azıcık frene basınca, utanmazlıklarına sınır tanımadan devam ediyorlar.
 
Yukarıda adı geçen sözde medya, özde sahibinin sesi kuruluşların son utanmazlığını perşembe günü yaşadık. Hiçbiri Türkiye ile ilgili olmayan, dünyanın farklı ülkelerinden koronavirüs haberleri verirken CNN, İstanbul’daki Sultanahmet Camii’nin dezenfekte edildiği fotoğrafı yayınladı. Aynı fotoğrafı birden çok haberde kullandı. Ardından New York Times, -aralarında Türkiye bulunmamasına rağmen- ABD Hükûmeti’nin uçuş yasağı koyduğu ülkelerle ilgili haberinde, aynı fotoğrafı kullandı. BBC geri kalır mı? Onun da, seyahat yasağı haberinin fotoğrafı, dezenfekte edilen Sultanahmet…
 
Başta Washington büyükelçiliğimiz olmak üzere, binlerce sosyal medya kullanıcısı bu haberlere tepki gösterdi. Gözlemlediğim kadarıyla CNN ve BBC hiç tepki vermedi. New York Times ise bir okuyucunun mesajına, ‘Yanlış fotoğraf kullanmışız. Kaldırdık. Olur böyle şeyler’ kabilinden, ciddiyetsiz bir cevap verdi.
 
Bu pervasızlık nasıl açıklanabilir? Koronavirüsün Çin’de ilk görüldüğü andan itibaren her türlü tedbiri alan, devletin en üst seviyesinde teyakkuza geçen, attığı her adımı bilim kurulu marifetiyle atan Türkiye’de, ilk koronavirüs vakasının tespit edildiği gün yapılan haberlerin neyi amaçladığı aslında belli. Bir yandan dünyaya, ‘Türkiye önlem almış olabilir ama tehlikeli bir ülke’, diğer yandan da içeriye ‘Yöneticilerinize güvenmeyin’ mesajını vermek.
 
Önümüzdeki günlerde Türkiye’de tespit edilen koronavirüs vakalarının sayısı artınca, bu kuruluşların daha ağır ifadeler kullanmaya başladıklarını, durumun çok vahim olduğu bazı Avrupa ülkelerini bir kenara bırakıp, hep birlikte Türkiye’yi manşetlere taşıma çabası içinde olacaklarını göreceksiniz. Türkiye’ye en çok zararı verme yarışına tutuşacaklar.
 
Tüm dünyanın başına bela olan koronavirüsle mücadeleyi tavizsiz sürdürürken, bir yandan da, Türkiye’yi karalamayı kendilerine misyon edinmiş kurum ve kuruluşlarla mücadeleyi de yılmadan sürdürmeliyiz. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ve TRT World bu görevi layıkıyla yerine getiriyor. Ülkesini seven herkes de, bireysel çabalarıyla bu utanmazlara gerekli cevabı vermeli. Hiçbir karalama teşebbüsü cevapsız kalmamalı. Sosyal medya üzerinden iletilecek mesajlar, belki bu tetikçileri çabalarından vazgeçirmeyecek. Ama en azından diğer okuyucuların dikkatini çekecek ve kendilerine haber diye servis edilenleri sorgulamalarını sağlayacaktır.
 
  •