Dış politika söz konusu olduğunda ABD’de en az üç ayrı devlet organıyla muhatabız. Birincisi yürütme, yani ABD Başkanlık makamı. ABD Anayasası, dış politikanın oluşturulması ve yürütülmesinde en büyük yetkiyi ABD Başkanına vermiş. Başkan kararlarını alırken, bir zorunluluk olmakla birlikte, Dışişleri, Savunma ve Hazine Bakanlarıyla ve Ulusal Güvenlik Danışmanıyla istişare edebilir. Bakanlarının ve danışmanlarının görüşü ne olursa olsun, son kararı kendisi verir.
İkinci ve üçüncü devlet organları ise birlikte yasama gücünü oluşturan Temsilciler Meclisi ve Senato’dur. ABD sisteminde Senato’nun dış politikadaki yetkilerinin Temsilciler Meclisi’ne nazaran daha fazla olduğu söylenebilir. Mesela ABD Başkanının imzaladığı uluslararası antlaşmaları üçte iki çoğunlukla onaylama yetkisi Senato’dadır. Keza Başkan’ın aday gösterdiği büyükelçiler ve fevkalade yetkili temsilciler de Senato’nun onayı olmadan görevlerine başlayamazlar.
Temsilciler Meclisi ise bütçe yapma yetkisine sahip olduğundan, bu işlevi üzerinden dış politika ve savunma politikasına müdahale imkânına sahiptir. Dış yardımlar, dış askerî satışlar, savunma harcamaları gibi konularda öncelikli söz söyleme hakkı Temsilciler Meclisi’ndedir.
Cumhuriyet Bayramı’na denk düşürerek ABD Temsilciler Meclisi’nin kahir ekseriyetle geçirdiği iki yasal düzenleme Yasama organının -şimdilik- bir kanadındaki Türkiye düşmanlığının hangi boyutlara eriştiğini göstermesi bakımından önemlidir. Her 24 Nisan’da gündeme getirilen Ermeni kararını bu kez oylayan ve kabul eden Temsilciler Meclisi, konunun uzmanlarını bir alt komitede dinlemeyi bile reddederek, sırf Türkiye’ye sözde bir ‘ceza’ verme niyetiyle hareket etmiştir. Zira oylama öncesinde yapılan konuşmalar da, 1915’te ne olduğuyla ilgili değil, “Türkiye’ye bir ders vermenin gerekli olduğu” ifadeleriyle doldurulmuştur.
1915 olaylarıyla ilgili bu kararın alınmasıyla, Temsilciler Meclisi her yıl yeniden ısıtıp önümüze getirdiği biri şantaj aracından bundan böyle mahrum kalmıştır. Türkiye de, bugüne kadar dişe dokunur bir başarılarına şahit olmadığımız ticari lobi şirketlerine sırf bu karar Temsilciler Meclisi’nden geçmesin diye her yıl yüklü miktarda danışmanlık ücreti ödemekten kurtulmuştur. Temsilciler Meclisi karar aldı diye tarihî gerçeklerin değişmesi mümkün değildir. Türkiye’nin, 1915 olaylarının tarihçiler tarafından, tüm arşiv kaynakları dikkate alınarak incelenmesine ilişkin açık daveti yerinde durmaktadır.
Temsilciler Meclisi’nin kabul ettiği bir diğer metin ise Barış Pınarı Harekâtı sebebiyle Türkiye’ye yaptırımlar uygulanmasını içermektedir. Yaptırımların yürürlük kazanabilmesi için Senato tarafından da kabul edilmesi ve Başkan Trump tarafından onaylanması gerekmektedir. Senato’nun mevcut tavrı dikkate alındığında, gündeme alınması hâlinde yasa tasarısının kabul edilme ihtimali çok yüksektir. Şayet üçte iki çoğunlukla kabul edilirse, Başkan Trump’ın bu yasayı veto etmesi neredeyse imkânsız hâle gelecektir.
ABD iç siyasetinin bugünlerde içinden geçmekte olduğu azil krizinin Türk-Amerikan ilişkilerini de doğrudan etkilediği açıktır. Son iki yıldır S-400, Doğu Akdeniz gibi konularda Kongre’ye sunulan tasarıların hiçbiri son oylamadaki kadar bir desteği arkasına alamamıştı. Trump’ın bir tweetinde yer alan kendi ifadesiyle “cadı avına çıkan” Temsilciler Meclisi’nin Demokrat Partili üyeleri, Başkan’a karşı olan hınçlarını, onun olumlu yaklaştığı her konuya karşı çıkarak gösteriyorlar. Fakat problem sadece Demokrat Kongre üyelerinin tavrında değil. Başkan’la aynı partiye mensup olan Cumhuriyetçi üyelerin de büyük çoğunluğu Türkiye’yi hedef alan tasarılara olumlu oy verdi. Cumhuriyetçi senatörler de Senato’daki oylamada benzer bir tutum içine girerlerse, Türk-Amerikan ilişkilerinin ikiyüzyılı aşan tarihinde hiç yaşanmamış bir tabloyla karşı karşıya kalınacak. ABD, bir müttefik ülkenin Millî Savunma Bakanına, Genelkurmay Başkanı’na, Ordu Komutanı’na, Barış Pınarı Harekâtı’nın planlanmasında ve uygulanmasında yer aldığı değerlendirilen kişilere, kurumlara ve harekâtı ‘kolaylaştırıcı’ tavır içinde bulunanlara karşı yaptırım uygulayacak.
Temsilciler Meclisi ve Senato üyelerinin çoğunun Türkiye karşısındaki tutumları üç şeyi akıllara getiriyor:
Birincisi, Türkiye Barış Pınarı Harekâtı’yla, ABD Kongresi üzerinde etkili olan birçok lobinin, yıllarca emek ve maddi kaynak harcadıkları terör devleti projesini çökertmiştir. Bunun acısı o kadar büyüktür ki, Türkiye’den intikam almak için ellerinden geleni yapmaya niyetlenmiş gözüküyorlar.
İkincisi, 15 Temmuz 2016’daki FETÖ darbe girişimine kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve yakın çevresini hedef alan kesimler, o günden itibaren artık darbeyi önleyen Türk milletinin tamamını karşılarına almış durumdadırlar. Ermeni tasarısının kabulü bunun apaçık bir delilidir.
Üçüncüsü, ABD tarihinde hiç olmadığı kadar stratejik muhakeme kabiliyetinden mahrum bir kitle Kongre’de toplanmış durumdadır. ABD’nin küresel gücüne meydan okumaların arttığı bir dönemde Türkiye gibi bir müttefiki kaybetme pahasına alınan kararların, ileriki yıllarda ABD dış politikası için nasıl maliyetler doğuracağının sağlıklı hesabını yapabileceklerin sayısı iyice azalmıştır…