1962 yılının Ekim ayı tüm Soğuk Savaş tarihinin en gerilimli zaman dilimi olarak bilinir. Literatüre Küba Krizi ya da Ekim Füzeleri Krizi olarak geçen olay sebebiyle ABD ve SSCB termonükleer bir çatışmanın eşiğine kadar geldiler. Her ne kadar bu kriz “Küba”nın adıyla anılsa da, aslında her şey ABD’nin Türkiye’ye Jüpiter füzelerini yerleştirmesiyle başlamıştı.
SSCB 1957’de uzaya ilk suni peyki yolladı. Sputnik Amerikalıları dehşete düşürmüştü. Zira roketler binlerce kilometre ‘yukarıya’ yollanabiliyor ve telsiz dalgalarıyla kumanda edilebiliyorsa, pekâlâ bir kıtadan diğerine de yollanabilirdi. Hele bir de nükleer savaş başlığı taşımaları durumunda, düşmanın tek bir uçak bile kullanmadan ABD topraklarını vurması söz konusu olabilirdi.
Pentagon derhâl kendi Kıtalararası Güdümlü Füze (ICBM) ve Orta Menzilli Güdümlü Füze (IRBM) programlarını hızlandırdı. Moskova’yı muhtemel bir nükleer taarruzdan caydırmak, buna cüret ederse de derhâl buna mukabele etmek lazımdı. ABD, SSCB’nin önemli askerî ve sanayi merkezlerine yakın mesafedeki NATO müttefiklerine nükleer başlık taşıyabilen güdümlü füzeler yerleştirilmesine karar verdi. İlk akla gelen müttefiklerden biri de Türkiye’ydi.
Ankara başlangıçta kendi topraklarına IRBM yerleştirilmesine çok sıcak bakmadı. SSCB’nin öncelikli hedefi olmak istemiyordu. 1957’de Sovyet lideri Khruchev çok sert bir dille, Ankara topraklarına Amerikan füzelerini kabul ederse, “Amerikalı komutanların Türkiye’nin yardımına değil ancak cenazesine yetişebileceğini” söylemişti. 1959’da Lütfi Kırdar’ın Moskova ziyaretinde, Türkiye ile SSCB arasında ilişkilerin normalleştirilmesi için bir adım atıldı. Başbakan Adnan Menderes’in SSCB’yi ziyaret etmesi kararlaştırıldı. Washington’a göre, “Ankara-Moskova yakınlaşması NATO’yu zayıflatabilir, Türkiye’ye Jüpiter füzelerinin yerleştirilmesi projesini suya düşürebilirdi.”
27 Mayıs darbesinden sonra kurulan hükûmet Jüpiterlerin gelişinin Türkiye’yi çok önemli bir nükleer güç hâline getireceğine o kadar ikna olmuştu ki, Eisenhower’dan sonra iktidara gelen Kennedy, bir ara bu füzeleri yerleştirmekten vazgeçer gibi olunca, Dışişleri Bakanı Selim Sarper Ankara’daki ABD Büyükelçisi O’Hare’e tepki göstermişti. Bu arada Türkiye’ye yerleştirilecek IRBM’lerin resmî yazışmalardaki ismi bile Türkçeleştirildi: İbrahim füzeleri…
Üzerlerine Türk bayrağı yapıştırılan füzelerin Çiğli’ye yerleştirilmesi 1962 baharında tamamlandı. SSCB bundan hoşlanmadı. Khruchev benzer nitelikte nükleer füzelerin Ekim 1962’de ABD’nin burnunun dibindeki Küba’ya yerleştirilmesine karar verdi. Kennedy ise Sovyet füzelerini taşıyan gemilerin Küba’ya gelmesini engellemek için Ada’ya abluka uygulamaya başladı. Moskova, kendi gemilerine saldırılması durumunda karşılık verileceğini açıkladı. Nükleer savaşın çıkması an meselesiydi. Amerikalılar bir yandan transistörlü radyolardan gelişmeleri takip ediyor, diğer yandan da evlerinin bodrumlarını sığınaklara çeviriyordu.
28 Ekim’de Moskova Sovyet gemilerine geri dönmeleri emrini verdi. Khruchev Küba’ya füze yerleştirmekten vazgeçti. Önce kimse Sovyet liderinin birdenbire neden durduğuna anlam veremedi. Dünyayı bir nükleer savaştan kurtarmak için karşılığında hiçbir şey almadan Sovyetler geri adım atmış olabilir miydi?
Gerçek birkaç ay sonra ortaya çıktı. ABD Türkiye’deki füzelerini Ocak 1963’te demode oldukları gerekçesiyle söktü. Yıllar sonra Amerikan arşivleri açıldığında aslında kriz devam ederken Kennedy’nin Khruchev’le Türkiye’deki füzelerin çekilmesi karşılığında, Sovyetlerin Küba’ya füze yerleştirmemesi konusunda anlaştığı ortaya çıktı. Bu pazarlıktan ne Türkiye’nin ne de diğer NATO müttefiklerinin haberi vardı!..
S-400 süreciyle, 57 yıl önceki Küba bunalımı arasında benzerlikler ve farklılıklar var.
O zaman ABD ile SSCB düşmandı. Bugün ise resmiyet kazanmamış ama net bir husumet söz konusu.
O zaman ABD füzelerinin Türkiye’ye yerleştirilmesi Moskova’yı rahatsız etmişti. Bugün ise Türkiye’nin S-400 satın almasına Washington karşı çıkıyor.
O zaman Sovyetler önce Türkiye’yi açıkça tehdit etmiş, ardından da Küba’ya füze yerleştirmeye kalkmış ama başarılı olamamıştı. Bugün ise ABD Türkiye’yi CAATSA yaptırımları kapsamına sokmakla tehdit ediyor. ABD Başkan Yardımcısı Pence Türkiye’nin NATO üyeliğini sorguluyor. Rusya ise Venezuela’ya asker yolluyor.
O zaman Üçüncü Dünya Savaşı çıkması ihtimali vardı. Bugün ABD ile Rusya arasında bir sıcak çatışma ihtimali çok uzak. Ama tarafların karşılıklı olarak bazı silahsızlanma anlaşmalarından çekilmeleri ve Doğu Avrupa’daki hareketlenmeler iki ülkenin gelecek planlarına ilişkin şüpheleri artırıyor.
O zaman Türkiye’ye yerleştirilen Jüpiterlerin hedefinde Moskova, Küba’ya yerleştirilecek Sovyet füzelerinin hedefinde ise Washington vardı. Bugün ise Türkiye’nin almak istediği S-400’ler tamamen hava savunmasına yönelik.
O zaman ABD’nin diğer ülkelere füze satarak ekonomisini diri tutma gibi bir hedefi yoktu. Bugün ise ABD’nin en büyük korkularından biri Rus füze sistemlerinin dünyada tercih edilir hâle gelmesi ve bu büyük pazarı kaybetmeleri…