Donald Trump ABD Başkanlığına seçildikten sonra askerlerini Suriye’den çekeceğini söylemişti. Sonra fikir değiştirdi ve bölgedeki varlığını daha da kalıcı hâle getirecek adımlar atmaya başladı. Aynı Trump, önce Suriye’de DEAŞ’a karşı mücadele için PYD/YPG ile güçlü bir iş birliği içinde olduklarını ifade etmişti. Birkaç gün önce DEAŞ’ın 30 gün içinde tamamen yok edilmiş olacağını açıklayıverdi. Kendisinin atadığı Genelkurmay Başkanı ise, 30-40 bin kişilik bir PYD/YPG ordusu kuracaklarını ve bu orduyu eğitip, donatacaklarını ilan etti. Şayet DEAŞ 30 gün içinde yok edilecekse söz konusu silahlı güç ne amaçla oluşturulmak isteniyor? Hâlihazırda Suriye’nin kuzeyinde DEAŞ militanı kalmamışken, PYD/YPG ile ABD arasındaki iş birliğinin devam ettirilmesinin gerekçesi nedir?
Bu sorulara herhangi bir Amerikalı yetkilinin akılcı ve ikna edici bir cevap verebileceğini sanmıyorum. Yine de Amerikalıların kimseyle açıkça paylaşmadıkları muhtemel cevaplarını sıralayalım:
-“DEAŞ henüz tam olarak yok edilmedi. Yeniden güç kazanabilir. Önlem alıyoruz. En güvenilir müttefikimiz de PYD/YPG.”
-“İran bölgedeki etkinliğini artırarak sürdürüyor. Suriye ve Lübnan’daki İran varlığının önünü kesmek için zaten bugüne kadar silahlandırdığımız PYD/YPG’den bir ordu kuruyoruz.”
-“Gelecekte Suriye’nin üniter bir yapıda toprak bütünlüğünü koruması mümkün değil. Suriye’nin kuzeyinde fiilî bir durum meydana getirerek, bu ülkenin gelecekteki siyasi şekillenmesinde rol oynamak istiyoruz. Hedefimiz federasyon.”
-“Suriye’nin yer altı enerji rezervlerinin önemli bir bölümü bu bölgede. Şam yönetiminin bu kaynakları kontrol etmesi orta vadede mevcut yaralarını daha kolay sarmasına ve Golan Tepelerini işgal altında tutan İsrail’e karşı yeniden tehdit oluşturmasına yol açabilir. Hâlbuki Suriye petrolünü, bizim emrimizdeki bir başka yapı kontrol ederse, Suriye’nin çok uzunca bir süre kendine gelmesi mümkün olmayacaktır.”
-“Suriye ve Irak’ı birlikte düşünmek lazım. 1991 ve 2003’teki Körfez Savaşlarıyla Irak’ı böldük. Kuzeyde bir özerk bölge kurduk. Şimdi de Suriye’de benzeri bir özerk bölge kurmayı ve bu iki bölgeyi birleştirerek, Orta Doğu’da bize bağımlı yeni bir devlet kurmayı hedefliyoruz. Bu yeni devlet, İsrail’e dost ve İran’a düşman olacak.”
-“2010’dan beri Suriye’de ve Doğu Akdeniz’de güçlenen Rusya’yı dengelememiz lazım. Ruslar Esad’ı destekliyor. Rusları dengelemek için Özgür Suriye Ordusu’nu desteklemeyi düşündük ama onlara güvenmiyoruz. Aralarında radikal unsurlar var. Biz de, bölgedeki tüm aktörlerden tehdit algıladıkları için bize sadakatlerinden ve bağımlılıklarından şüphe duymadığımız PYD/YPG’yi ortak olarak seçtik…”
Yukarıdaki sebepler ABD’nin Suriye’deki -varsa- stratejisini tarif eden bir resmî belgede yer almıyor. Aslında Trump hükûmeti, Pentagon, CIA ve Dışişleri bürokrasisinin üzerinde mutabakata vardıkları bir ortak hedef tanımı da yok. Amerikalılar gelecek yıl, beş yıl ya da on yıl sonra nasıl bir Suriye olmasını istediklerini bilmiyorlar. Somut ve ABD halkının menfaatlerine uygun bir amaçları, yol haritaları, bütçelendirilmiş iş planları, fayda-maliyet analizleri yok. Evinin bahçesine bir kulübe yaptıracak kişi bile önce mimardan bir proje ister. Belediyeden hukuki süreçleri tamamlar. Varsa komşuların tepkilerini gidermeye çalışır. ABD nihayetinde Orta Doğu’nun ortasına korsan devlet kurmaya dönük adımlar atıyor. Ama neyi, neden, nasıl yapmakta olduğunu kendisi de bilmiyor. NATO ve ötesinde ittifak ilişkisi içinde olduğu Türkiye’nin güvenini kaybetmek pahasına, Türkiye’nin iki can düşmanı terör örgütü olan YPG/PYD’ye ve FETÖ’ye, aynı anda kol kanat geriyor.
Amerikalılar Suriye’deki hedefleri konusunda henüz karar vermemiş olabilirler. Fakat bunca yıllık teşrik-i mesaiden sonra Türkiye’nin ne zaman ne şekilde hareket edeceğini hesaplayabilecek birkaç uzmanları olması gerekir. O birkaç uzman herhâlde şu üç şeyi iyi biliyordur:
-Türk milletinin bekası mevzubahis olduğunda, Türkiye gerekli gördüğü siyasi ve askerî adımları kararlılıkla atar.
-Türkiye bu coğrafyanın parçasıdır. Bu topraklardandır, bu topraklar da ondandır. Burada Türkiye’ye rağmen bir düzen kurulamaz.
– Türkiye’yle ortak kalmak, 21. yüzyılın küresel ve bölgesel dengeleri açısından elden kaçırılmaması gereken bir ayrıcalıktır…