AB’nin Vize Oyunları (08.07.2018) Türkiye Gazatesi

Türk vatandaşlarına AB tarafından uygulanan vizenin kaldırılmasını beklediğimiz şu günlerde, beklentimizin tam aksi iki gelişme oldu. Avrupa Parlamentosu’nun resmî sosyal medya hesabından yapılan bir açıklamada, şimdiye kadar vizeye gerek duymadan AB ülkelerine seyahat yapan kişilerin yeni kurulacak bir sistemle, AB’den izin almalarının zorunlu hâle getirileceği duyuruldu. Avrupa Parlamentosu’nda geçen hafta yapılan bir oylamada da, vize muafiyetinin ön şartlarından olan Türkiye ile Avrupa Polis Teşkilatı arasında kişisel verilerin transferiyle ilgili görüşmelere başlanabilmesi için Türkiye’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimini diplomatik olarak tanıması istendi.

Birinci konu doğrudan Türkiye ile ilgili görülmeyebilir ama en büyük etkiyi Türk vatandaşlarına yapacağı aşikâr. Zira Türkiye’de başta devlet memurluğunda en az üçüncü dereceye gelenlere olmak üzere belli şartları karşılayan vatandaşlara verilen Hususi Pasaport ve görevli olarak yurt dışına gidenlere verilen Hizmet Pasaportu birkaç ülke hariç AB ülkelerinde vizeye tabi değildi. 2020’ye kadar uygulamaya geçmesi öngörülen Avrupa Seyahat Bilgileri ve Yetkilendirme Sistemi (ETIAS) bu iki tür pasaporta vize muafiyetinin sürdüğünü yorumlayanlar var. Ben tam aksini düşünüyorum. Vizeye tabi olmasalar da bu sistemle otomatik olarak “izne” tabi hâle getiriliyorlar.

Diğer yandan, ETIAS’a tabi olan 62 ülke arasında, Türkiye dışında sadece Arnavutluk, Bosna-Hersek, Karadağ, Sırbistan ve Ukrayna Avrupa’da bulunuyor. AB üyesi olmamalarına rağmen geçmişte yapmış oldukları özel anlaşmalarla AB ülkelerine vizesiz seyahat imkânına sahip olan İsviçre, İzlanda, Lihtenştayn ve Norveç vatandaşları bu kapsamda olmadıkları gibi, bu ülkeler zaten Schengen Alanına dâhil olduklarından, bu ülkelere gidecek Türk vatandaşlarının da ETIAS denetiminden geçmeleri gerekiyor.

İşin ilginç tarafı, yeni uygulamadan etkilenecek beş Avrupa ülkesinin vatandaşları zaten vizeye tabi değiller.  Türkiye’de ise sadece Hususi ve Hizmet Pasaportu hamilleri vize muafiyetine sahip. Bir başka deyişle, uygulama diğer Avrupa ülkelerinin tüm vatandaşlarının vizesiz ve ETIAS iznini almak şartıyla Schengen Alanı’na girmelerine imkân verirken, Türkiye’de zaten vatandaşların çok büyük bir bölümü vize almak zorunda olduğundan onlar için herhangi bir kolaylık getirmiyor. Vize almak zorunda olmayan vatandaşlarımıza ise AB’nin ön elemesini aşabilme şartını getiriyor.

Avrupa Birliği yeni uygulamayı savunurken, prosedürlerin ve başvuru sürelerinin azalacağını, AB ülke sınırlarının yönetimini geliştireceğini, suç ve terörün tespitine ve azaltılmasına yardımcı olacağını, usulsüz göçe engel olacağını ve AB’nin vize serbestisi politikasını güçlendireceğini söylüyor. Söylüyor da, şu an yaptıkları birçok şey kendilerini yalanlıyor. AB üyesi Yunanistan’ın darbeci terörist FETÖcülere sığınma izni verdiği, başka birçok AB üyesinin aynı teröristlere oturma müsaadesi temin ettiği bir bölgeden söz ediyoruz. Bir yandan teröristler topraklarınızı mekân edinecek, siz bunlara çanak tutacaksınız, diğer yandan da terörü önlemek için ETIAS’ı geliştirdiğinizi söyleyeceksiniz. Bir yandan göçmen ve sığınmacılara nasıl davranacağınız konusunda kendi aranızda anlaşamayacaksınız, diğer taraftan usulsüz göçü önlemek için ETIAS’tan medet umacaksınız. Avrupa’ya ulaşmak için çabalarken Akdeniz’de boğulan on binlerce insanın pasaportu mu vardı sanki?

Vize muafiyeti beklentimizi boşa çıkaran ikinci gelişme ise Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye’ye GKRY’yi tanımayı dayatması. Biliyorsunuz, vizelerin kaldırılması ile geri kabul süreci birbirine eşitlenmişti. Türkiye geri kabul şartlarını yerine getirmesine rağmen, AB tarafı vize muafiyeti konusunda boyuna zorluk çıkartıyordu. İşte bu tanıma şartı, söz konusu zorlukların son halkası.

Vize muafiyetinin yürürlüğe girebilmesi için Türkiye ile Avrupa Polis Teşkilatı (EUROPOL) arasında bazı konularda iş birliği yapılması gerekiyor. Türkiye bu konuda istekli ve hazır olduğunu açıkça beyan etmişti. AB tarafı, Türkiye’nin bu yapıcı yaklaşımının vize muafiyetinin önündeki en büyük engeli kaldıracağından endişe etmiş olmalı ki, konuyla doğrudan hiçbir ilgisi olmayan GKRY’yi tanıma şartını getiriverdi. Her ne kadar parlamento kararları bağlayıcı değilse de, bu karara rağmen hızlı bir ilerlemenin olmasının mümkün olamayacağı da ortada. Yani bir kez daha AB, bu süreci sabote etmiş oldu.

Bu son iki örnek vize konusunda AB’nin Türkiye’ye oyun üzerine oyun oynadığını bir kez daha gösteriyor. AB bu tavrına devam ederse Türkiye’nin, vize muafiyeti ile geri kabulün birbiriyle ilgili konular olmadığını, hele hele 1963’ten beri AB ile ortaklık ilişkisi içinde olan Türkiye’nin apayrı kazanılmış hakları olduğunu Brüksel’e hatırlatması gerekiyor.