​Diplomaside ihtimaller tükenmez (02.07.2017) Türkiye Gazetesi

Bosna Savaşı’nın bitiminde önemli rol oynayan Amerikalı eski diplomat Richard Holbrook diplomasiyi caz müziğine benzetirken “çünkü aynı melodinin binlerce farklı varyasyonu var” demişti.

Savaş stratejilerinin mimarlarından Sun Tzu’dan, Alman İmparatorluğu’nun gerçek kurucusu Otto von Bismark’a, Osmanlı Devleti’nin en “diplomat” padişahı II. Abdülhamid’den, Diplomasi kitabının yazarı Henry Kissinger’a kadar uluslararası siyaset ve diplomasi hakkında söz söyleyenlerin ortak paydası, devletler arası ilişkilerde ihtimallerin hiç bitmeyeceğidir.

Başka bir deyişle, diplomaside çareler tükenmeyeceği gibi, ayıp da yoktur. Doğru şeyi, doğru zamanda yapmak ya da yap(a)mamak vardır. Filvaki Karl von Clausewitz’in ifadesiyle bizatihi harbin kendisi bile “siyasetin farklı yöntemlerle devamından ibarettir.” Hasılı, müzakeresiyle, mücadelesiyle, iş birliğiyle, gerilimiyle, pazarlığıyla, savaşıyla devletler arası ilişkilerin özünde hiç bitmeyen bir diplomasi mesaisi mevcuttur.

Yukarıdakileri, “Kıbrıs’ta çözüm müzakereleri” -bilmem kaçıncı kez- yeniden başladığı için yazdım. Tablo net:

AB üyesi Rumlar ve Yunanistan Türk askerinin Ada’dan çekilmesini, Türkiye’nin garantörlüğünün sona ermesini isterken, Kıbrıs Türklerinin ‘azınlık’ haklarının AB hukuku çerçevesinde teminat altına alınacağını taahhüt ediyor. Türkiye ise, çözümün ancak eşit egemenlik haklarına sahip iki parçalı devletle olabileceğini vurgularken, garantörlük hakkından katiyen vazgeçmeyeceğini de muhataplarına iletiyor. Annan Planı döneminde, AB üyeliği ümitleri henüz diriyken taviz vermesine rağmen -Rumların reddetmesi yüzünden- çözüme ulaşamayan Türkiye bugün hangi konularda, neden taviz versin?

 Ankara garantörlükten vazgeçince Brüksel’in kapıları mı açılacak?

Türk askeri Ada’dan ayrılınca, Rumlar KKTC’ye Doğu Akdeniz gazından hakça pay mı verecek?

Asker çekmeyince, başkentindeki çöpleri toplamaktan aciz Yunanistan Türkiye’yi “işgalcilikle” itham edip, AİHM’e mi şikâyet edecek?

Türkiye, 14 yıl önceki yapıcı ve olumlu tutumunun mükafatını Rumların AB’ye üye yapılmasıyla almışken, o zamandan bu zamana AB söz konusu tavrından dolayı özür mü dilemiş ki, Türkiye’nin eskisi gibi “uyumlu” davranması bekleniyor?

Müzakere etmenin, masada olmanın, arada bir kalkarmış gibi yapmanın, karşıdakini kapıyı vurup çıkmaya zorlamanın, günün sonunda masadan bir şey almasan da, çantandan da bir şey bırakmadan oradan ayrılmanın kimseye zararı yok elbette. Ama Annan Planı dönemindeki Doğu Akdeniz ve Orta Doğu siyasi manzarasının ve jeo-ekonomik tablosunun bugün kökten değiştiği de ortada. Kıbrıs meselesinin tabiatı farklılaşmıştır.

Mamafih diplomasi illa da hiç bitmek bilmeyen maskeli balolarda dans etmek değil. Kıbrıs meselesi mademki, küresel ve bölgesel dengelerdeki öngörülemeyen değişimlerle artık eskiye nispetle farklı bir mahiyet arz ediyor, o hâlde Türkiye’nin Doğu Akdeniz dengelerine birkaç hızlı ve rakibi/muhatabı şaşırtıcı müdahalede bulunmasının da vakti gelmiştir. Millî menfaatlerin gerektirdiği ölçüdeki diplomatik manevralar ancak zamanında yapılırsa müessir olur.

Aklıma gelmişken, Hariciyemize Doğu Akdeniz için önerim üç maddeden ibarettir:

1- İsrail’le normalleşme sürecine hız verilmeli, ticaret ve turizm gibi alanlarda tekrar gelişmeye başlayan ikili ilişkilerin merkezine enerji konularında iş birliği oturtulmalıdır. Enerji bakanlarının karşılıklı ziyareti ile enerji nakil hatları konusunda mesafe alınabilir. Bu yapılırken, Filistinlilerin insani güvenliği için alınacak tedbirler ile Suriye ve Irak’ın kuzeyinde Kürt devleti kurmaya dönük girişimlere karşı alınacak -varsa müşterek- tedbirler de masaya yatırılabilir.

2- Türkiye’nin Akdeniz’deki Münhasır Ekonomik Bölgesi daha fazla gecikmeden ilan edilmeli ve ilan edilen alanda TPAO ve ruhsat verilecek diğer şirketler hidrokarbon rezervi arama-çıkarma faaliyetlerine derhal başlamalıdır.

3- Sisi Paşa’nın Mısır’ıyla da diplomatik ilişkilerin normalleştirilmesi için adım atılmasının zamanı gelmiştir. Mısır’ın “Vehhabizm”in bu kadar tesirine girmesinin Körfez’de nelere mal olduğunu görmekteyiz. Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının paylaşımı açısından da Mısır’la diyaloğun yeniden kurulması gereklidir.

Meşhur “Baba” kitabının yazarı Mario Puzo diyor ki: “Düşmanınızdan nefret etmeniz muhakemenizi bozar.”

İşimize geldiği vakit, uluslararası alandaki rakiplere “reddedemeyecekleri teklifte bulunmanın” mümkün olduğunu diplomatlarımız zaten biliyordur.