Bundan Sonrası? – Türkiye Gazetesi (06.10.2024) Bu yazıda sesli dinleme seçeneği mevcuttur.

Yarın 7 Ekim… Tam bir yıl önce HAMAS’a bağlı silahlı güçlerin gerçekleştirdiği saldırıda 1195 İsrailli öldürülmüş 251 İsrailli ise rehin alınarak Gazze’ye götürülmüştü. Aynı gün İsrail Gazze’ye saldırı başlattı. Başlangıçta 7 Ekim saldırısına askerî bir karşılık izlenimi veren bombalamalar kısa süre içinde silahlı-silahsız ayrımı yapmaksızın tüm Filistinlileri hedef alan topyekûn bir imha hareketine dönüştü. Havadan bombalamaları kara harekâtı izledi. İsrail ordusunun yanı sıra, silahlanmış İsrailli sivillerin de katıldığı saldırılar 365 gündür Gazze’de ve Batı Şeria’da sürüyor.

Devam eden Gazze soykırımında, en az 42.000 Filistinli hayatını kaybetti. Kendilerinden haber alınamayanların sayısı 10.000’den fazla. Soykırım kurbanlarının %60’ı çocuklar ve kadınlar. İşgal altındaki Batı Şeria’da katledilen Filistinlilerin sayısı da 800’ü geçti.

2,5 milyon Filistinliye ev sahipliği yapan Gazze’de taş üstünde taş bırakmamayı ve bölgeyi Filistinlilerden tamamen “arındırmayı” hedefleyen soykırım sırasında, 90.000 konut yıkıldı, 300.000 konut hasar aldı. 500 sağlık görevlisi, 172 medya mensubu, 210 BM çalışanı katledildi. 820 cami ve 3 kilise İsrail tarafından vuruldu. 32 hastane 130 ambulans, 100 okul ve üniversite tahrip edildi.

İsrail Gazze’de, uluslararası hukukta savaş suçu, insanlığa karşı suç ve soykırım suçu olarak sayılan fiillerin tamamını işledi ve işlemeye devam ediyor.

Türkiye’nin öncülük ettiği devletlerin ve uluslararası kuruluşların soykırımın durdurulması, ateşkesin temin edilmesi ve bölgeye insani yardımların ulaştırılması için yapılan teşebbüsler BM Güvenlik Konseyi’nde ABD’nin veto gücünü kullanması yüzünden gerçekleştirilemedi. Son 50 yıl içinde 53 kez İsrail’i korumak için Güvenlik Konseyi’nde veto kullanan ABD’nin bu tutumu belki şaşırtıcı değildi. Ama daha önceki eylemlerinin hiçbiri apaçık bir soykırıma geçit veren mahiyette olmamıştı. Son bir yıldır Gazze soykırımın durdurulması için yapılan tüm girişimleri bloke eden ABD, Netanyahu’nun daha da cesaretlenmesine, pervasızlaşmasına ve daha çok Filistinlinin canını almasına yol açtı. Dahası 24 Temmuz’da ABD Kongre üyelerinin, kendilerine hitap ederken Gazze’de yaptıklarını savunan İsrail Başbakanını onlarca kez ayakta alkışlaması, en az 25 bin çocuk ve kadını katleden bir kişiye tarihte layık görülen en hadsiz muamelelerden biriydi.

Diğer yandan Batılı devletlerin soykırım karşısındaki sessizliği ve İsrail’e destekleri, son bir yıldır milyonlarca insanın bu vahşet karşısında meydanlarda seslerini yükseltmelerine engel olamadı. Soykırımcılar ve onların destekçileri insanlığın ortak vicdanında çoktan mahkûm oldular.

Netanyahu’nun çatışmayı Lübnan’a ve ötesine yayma girişimleri Gazze’yi unutturmamak. Elbette Lübnan’dan İran’a, Suriye’den Yemen’e çok geniş bir coğrafyanın ateş topuna dönmesi tehlikesini kimse göz ardı edemez. Ama bu tehlike Filistin’de yaşananların gündemden düşmesine asla sebep olmamalı.

Orta Doğu’daki tüm problemleri, birbirini çevreleyen çemberler şeklinde bir tabloda gösterirsek, tüm çemberlerin tam ortasında Filistin Meselesi yer alır. Başka bir deyişle, Orta Doğu’daki her gelişmenin Filistin Meselesiyle ve Kudüs’ün İngilizlerin eline geçtiği 1917’den bu yana bu topraklarda yaşananlarla doğrudan veya dolaylı olarak irtibatı vardır. Öyle olduğu için de Filistin Meselesi uluslararası hukuka uygun şekilde çözülmediği sürece Orta Doğu’da barış ve istikrarın temini mümkün değildir. Bu gerçeği göz ardı ederek atılan hiçbir çözüm önerisi kalıcı bir huzurun kapısını aralamaz. ABD’nin telkinleriyle yapılan İbrahim Anlaşmalarının geleceği de buna bağlıdır.

Filistin’inde akan kan durmadıkça ve işgal altındaki topraklardaki hukuk dışı eylemler sona ermedikçe de Filistin Meselesinin çözümü için sağlıklı bir yol haritası oluşturulamaz.

İsrail’in bulduğu ve uygulamaya soktuğu “çözüm” ise çok farklı. Netanyahu Hükümeti, çözümü Filistinlilerin Filistin topraklarından tamamen çıkarılmasında buluyor. Bugün Gazze’de olanların, yarın Batı Şeria’da tekrarlanması uzak bir ihtimal değil. Netanyahu’nun “Orta Doğu’da sınırların yeniden çizileceği” şeklindeki sözleri, Suriye, Lübnan ve Ürdün’ü yakından ilgilendiriyor. İran’la gerilimin yükselmesi, Batı desteğinin her şartta devam etmesi için İsrail açısından hayati önem taşıyor.

Bir manada, attığı hukuk dışı adımlara Batı’da sözde meşruiyet kazandırmaya çalışıyor.