Azerbaycan’a ilk olarak 1993 yılının Ağustos ayında gittim. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinden sadece iki ay evvel mezun olmuş, Tercüman gazetesinde diplomasi muhabiri olarak çalışmaya başlamıştım. Tecrübeli gazetecilere ve Türk fikir hayatına damga vuran birçok köşe yazarına rağmen Tercüman eski ihtişamlı günlerinden çok uzaktı. Yine de, kurulduğu günden itibaren takip ettiği çizgisini sürdürmekte, Bosna’dan Doğu Türkistan’a kadar uzanan medeniyet coğrafyamızda meydana gelen gelişmeleri okuyucusuna ayrıntılı şekilde aktarmaktan geri durmamaktaydı. Berlin Duvarı’nın yıkılışının üzerinden üç buçuk yıl geçmişti. SSCB kendisini fesh etmiş, tüm Sovyet cumhuriyetleri gibi Türk devletleri de bağımsızlıklarını ilan etmişlerdi. Türkiye, ilk günden itibaren bu devletlere çok yakın bir ilgi göstermiş, tümünü resmen tanımış, Türk cumburiyetlerinin tamamında diplomatik temsilcilikler açmıştı. Soğuk Savaşın sona erdiği, ideolojik temelde birbirinden ayrılan bloklardan oluşan iki kutuplu dünya düzeninin kaybolmakta olduğu, fakat Irak’ın Kuveyt’i isgal etmesiyle Orta Doğu’da, Yugoslavya’nın dağılmaya baslamasıyla Balkanlar’da ve Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgal etmesiyle de Kafkasya’da yeni istikrarsızlıkların yaşandığı bir dönemdi. Dünya kabuk değiştirirken, yeni belirsizlikler ortaya çıkıyor, stratejistler, siyaset bilimciler, iktisatçılar ve sosyologlar “yeni dünya düzeni”nin şifrelerini çözmeye çalışıyorlardı.
Yayınevi: Atatürk Araştırma Merkezi
Sayfa Sayısı: 402
Basım Yılı: 2013
Dili: Türkçe