Gazze için “dünyanın en büyük açık hava hapishanesi” benzetmesi yapılır. İsrail’in hedef gözetmeksizin bomba yağdırdığı bu kent artık bir “mezhabaya” dönüşmeye başladı.
İşgal altındaki Filistin topraklarındaki Yahudi yerleşimlerine ve İsrail kentlerine HAMAS tarafından düzenlenen ve en az 1.300 kişinin ölümü, 3.300 kişinin de yaralanmasına sebep olan saldırılarla başlayan “savaş”ta bir haftayı geride bıraktık. İsrail tarafından Gazze’ye düzenlenen saldırılarda bugüne kadar en az 1.800 Filistinli öldü ve 6.500 Filistinli yaralandı. İsrail Gazze’yi tam abluka altında tutuyor. Elektriği, suyu, gazı kesilen kenti havadan ve karadan bombalıyor. HAMAS’ın her geçen gün yoğunluğu daha da azalan roket saldırıları, tekrar işler hâle gelen demir kubbe tarafından etkisizleştiriliyor. Bu satırların kaleme alındığı sırada İsrail tarafından sivil halka, Gazze’nin kuzeyini boşaltmaları için verilen 24 saatlik süre dolmak üzereydi. Bölgeden kaçmaya çalışan sivil Filistinli konvoyunu vuran İsrail 70 kişiyi öldürdü.
Gazze’de bu sefer yaşanan insani dram, daha öncekilerin hiçbirine benzemiyor. HAMAS’ın saldırılarında hayatını kaybeden sivil İsraillilerin sayılarının yüzlerle ifade edilmesi ve saldırıların gerçekleştirilme şekli, başta ABD olmak üzere tüm Batılı devletlerin İsrail’in arkasında ön şartsız, sorgusuz, sualsiz kenetlenmesine giden yolu açtı. Bu destekten cesaret alan İsrail bir yandan Gazze’yi pervasızca bombalarken, diğer yandan da her biri literatürde “savaş suçu” olarak sayılan eylemleri teker teker işlemekten çekinmiyor. İsrailli bir bakan İsrail askerlerine, “HAMAS’la savaşırken yaptıkları hiçbir fiilden hukuk önünde sorumlu tutulmayacakları” garantisini verdi. Cumhurbaşkanı Herzog, “hiçbir Gazzelinin masum olmadığım” söyledi. İsrail sivil ya da FIAMAS militanı ayrımı yapmadan Gazze’yi “toplu cezalandırma” yoluna gitti. 1970’lerden bu yana uluslararası sözleşmelerle yasaklanmış fosfor bombasını, hem de kameraların görüntü aldığını bildiği bir mekânda kullandı. BM Genel Sekreterinin ve Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Federasyonunun ısrarlı taleplerine rağmen, açık hava mezbahasına dönüşen Gazze’ye insani koridor açılmasına izin vermedi. Refah sınır kapısından Mısır’a kaçmak isteyen sivilleri taşıyan konvoyları bombaladı. Kentin hastanelerinde yaralılara müdahale edilemiyor. Makineye bağlı yaşamak zorunda olan kronik hastalar, elektik olmadığı için ölüme terk edilmiş durumda. Hiçbir morgda yer yok. Sürekli bombalamalar sebebiyle cenazeler gömülemiyor. Gıda stokları tükenme noktasında. İlaç yok, temiz su yok, yakıt yok.
İsrail yetkililerinin yaptıkları açıklamalar incelendiğinde İsrail’in kısa ve orta vadede 5 temel amacı olduğu görülüyor:
1-HAMAS tamamen yok edilene kadar var gücüyle saldırmak.
2-Gazze ile Batı Şeria arasında zaten 10 yıldır uygulanan abluka sebebiyle minimum seviyeye inmiş olan her türlü, ticari, ekonomik ve sosyal ilişkileri tümüyle kesmek ve bir daha da kurulmasına izin vermemek.
3-Gazze halkında, HAMAS yüzünden cezalandırıldıkları ve olup bitenlerin sorumlusunun da bu örgüt olduğu algısını yerleştirilerek, HAMAS’ın halk desteğinin ortadan kaldırılmasını sağlamak.
4-2006’daki Filistin Ulusal Konseyi seçimlerinden sonra araları hiç düzelmeyen El Fetih ile HAMAS arasında bir daha hiçbir siyasi iş birliği mekanizmasının kurulmaması için gerekli tedbirleri almak. Filistin’in fiziki bölünmüşlüğü kadar, siyasi bölünmüşlüğünü de kalıcı hâle getirmek.
5-Gazze’nin bir bölümünü tamamen insansızlaştırmak. Bu alanı askerî birliklerle işgal etmek.
İsrail’in uzun vadeli amacı ise, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin, BM kararlarına ve uluslararası hukuka dayanılarak kurulmasının tamamen önüne geçmek. İsrail, bağımsız Filistin devletinin kurulmaması için işgal altındaki topraklara Yahudi yerleşimcileri sevk etmeyi hızlandıracak. Doğu Kudüs’teki Filistinli mevcudiyetini azaltmak için baskıları artıracak. Mescidi Aksa’yı hedef alan eylemlerini artıracak. Dünya kamuoyunda, son olaylardan sonra Yahudilerle Filistinlilerin yan yana yaşayamayacakları, dolayısıyla Filistinlilere başka bir yerleşim alanı bulunmasının zamanının geldiği düşüncesine destek arayacak.
Bu çerçevede geçmişte de İsrailli aşırılar tarafından dile getirilen, Filistinlilerin Ürdün, Suriye ya da Mısır’a gönderilmeleri yönündeki tekliflerin sık sık gündeme gelmesi söz konusu olacak.
Önümüzdeki günlerde bu çatışmanın ne yöne doğru gelişeceğini, başta bölge ülkelerine sıçrayıp sıçramayacağını, küresel etkilerinin neler olacağını elbette uzun uzun tartışabiliriz. Ama bugünün konusu bunlar değil. Türkiye’nin ilk günden itibaren çaba gösterdiği gibi evvela akan kanın durması ve sivil halka insani yardımların ulaştırılması gerekiyor. Tahammülfersa feci manzaraya rağmen Türkiye’nin Tel Aviv Büyükelçisinin hâlâ orada tutulmasının tek sebebi, İsrail’in diplomasi yoluyla insani yardımlara izin vermesinin temin edilebileceği beklentisinden ibaret. Türk Dışişleri de gece gündüz bunu temine çalışıyor.