Terörle Mücadele ve Meşru Müdafaa – Türkiye Gazetesi (08.10.2023)

Türkiye sınırları içinde terör eylemleri gerçekleştirmek isteyenleri etkisizleştirmek veya eylemi gerçekleştiren teröristleri yakalayıp, yargı önüne çıkarmak devletin kolluk kuvvetlerinin görevidir.

Bu görev iç hukukta tanımlanmış yetkiler doğrultusunda icra edilir. Türkiye içinde eylem gerçekleştirmekle birlikte yurt dışından yönlendirilen ve Türkiye toprakları dışında barınanlara karşı nasıl bir tutum sergileneceği hususu ise hem iç hukukumuzda hem de uluslararası hukukta düzenlenmiştir.

Anayasa TBMM tarafından verilen yetkiyle, Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesi harekât yapabilmesine imkân vermektedir. Keza Millî istihbarat Teşkilatı Kanunu da, teşkilatın yurt dışında teröristlere karşı operasyon düzenleyebilmesinin iç hukuktaki dayanağını oluşturmaktadır.

Uluslararası hukuk açısından ise terörle, bir ülkenin kendi toprakları dışında mücadelesinin genellikle dayandırıldığı mesnet Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 51. maddesindeki meşru müdafaa mefhumudur. Söz konusu maddede lafzen sadece bir devletin diğerine silahlı kuvvetleriyle saldırısı düzenlenmiş gibi dursa da zaman içinde devlet dışı aktörler tarafından gerçekleştirilen terör eylemlerinin de münferit ya da müşterek meşru müdafaa hakkı doğuracağı yönünde doktrin oluşmuştur. Hatta 51. maddeye atıf yapmak suretiyle müttefiklere yapılabilecek bir saldırı karşısında müşterek meşru müdafaayı düzenlemiş olan NATO Antlaşması’nın 5. maddesi tarihte bir kez, o da 11 Eylül 2001’de ABD’ye karşı El Kaide tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları neticesinde işletilmiştir.

Bu noktada, uluslararası hukuk açısından iki önemli tartışma mevcut olup, sınır ötesi operasyonlar 51. maddeden neşet eden meşru müdafaa hakkına dayanıyorsa bu tartışmaların geldiği hukuksal neticeler çok iyi etüd edilmelidir.

Birinci tartışma, meşru müdafaa operasyonunun zamanlaması ve süresiyle ilgilidir. 51. maddede açık bir şekilde, ilk anda kendini savunan devletin daha sonra meseleyi Birleşmiş Milletlere taşıması gerekliliği yazmaktadır. Kendisine yönelmiş terör saldırıları sebebiyle, sınır ötesi harekât düzenleyen devletlerin, harekât devam ederken konuyu BM makamlarına bildirmesi ne kadar gereklidir? Devletlerden kaynaklanan silahlı saldırılarla, devlet dışı aktörlerin terör eylemleri ve bunlara mukabele yöntemleri arasında elbette farklılık vardır. Terör örgütlerine devlet gibi muamele yapılmaz, gereği neyse o yapılır.

İkinci tartışma ise, önleyici meşru müdafaa kavramı üzerinden yürütülmektedir. Bir devletin, kendisine yönelmiş pek yakın ve kaçınılmaz bir saldırıyı önlemek maksadıyla, saldırganı önleyecek bir operasyon yapması konusunda ciddi bir külliyat oluşmuştur.

Bu operasyonun süresi, kapsamı, orantılılığı gibi hususlar son 20 yıldır yoğun şekilde tartışılmaktadır.

Türkiye’nin terör örgütleriyle mücadelesinde, bundan önce sayısız defalar olduğu gibi, bundan sonra da sınır ötesi operasyonlar gerçekleştirmesinin meşruiyetini kimse sorgulayamaz. Terör örgütlerinin bilhassa Suriye ve Irak bölgelerinde yok edilmeleriyle ilgili BM Güvenlik Konseyi kararları da mevcuttur. Terörle mücadelede Türkiye’nin de kabul ettiği ve bir süredir etkili şekilde uyguladığı yöntem, “bul, vur, yok et” şeklinde özetlenebilecek proaktif yöntemdir. Bu yöntemin özünde, teröristin saldırı yapması beklenip, ondan sonra karşılık vermek yerine, teröristin sürekli bir tehdit oluşturduğu gerçeğinden hareketle, sürekli meşru müdafaa durumunda bulunmak anlayışı yatar. Yani, terör örgütleri Türkiye için tehdit oluşturdukları sürece, yeni bir eylem gerçekleştirmeleri beklenmeksizin, meşru birer hedeftir.

Suriye ve Irak topraklarının terör örgütlerinden tamamen temizlenmesi için bu iki ülke hükümetlerinin de Türkiye ile iş birliği yapmaları gerekir. Suriye’yle normalleşme sürecinin terörle mücadele bahsi olmadan yürümeyeceği açıktır. Suriye’de barınan terör gruplarına karşı bu devletle ortak mücadelenin yolları aranmalıdır. Ülkenin petrol alanlarını da içeren neredeyse yarısını kontrol eden PKK-YPG terör örgütü Şam için de büyük bir tehdittir. Buna rağmen Suriye iş birliğine yanaşmazsa, Türkiye yine meşru haklarına dayanarak gerekeni yapar. Diğer yandan Irak’taki terör yapılarının köklerinin kazınması için her zamankinden daha uygun bir zemin bulunmaktadır. Irak hükümeti güvenlik konusunda Türkiye ile iş birliğine hazır olduklarının sinyallerini vermektedir.

Türkiye’nin güney sınırlarının ötesindeki terörle mücadelesinde önündeki engellerden biri NATO müttefiki ABD’dir.

Son harekât sırasında bir Türk SİHA’sının ABD F-16’sı tarafından düşürülmesi örneğinde görüldüğü gibi, terör inlerinin hemen yanlarına kurdukları üsleriyle âdeta onlara kalkan vazifesi gören ABD silahlı kuvvetlerinin buna benzer engellemelerine rağmen Türkiye’nin terörle proaktif mücadelesi daha etkili ve sonuç alıcı şekilde sürecektir.