Pile Köyü Hadisesi Basit Bir Mesele Değil – Türkiye Gazetesi (27.08.2023)

Kıbrıs’ta Yeşil Hat üzerindeki Pile köyü ile Yiğitler köyü arasındaki yolun iyileştirme ve genişletme çalışmalarına geçtiğimiz hafta BM Barış Gücü’ne bağlı askerlerce müdahale edilmesiyle ciddi bir gerginlik yaşanmıştı. Türklerle Rumların birlikte yaşadığı köyün kendi egemenlik alanlarında olduğunu iddia eden GKRY ile kendilerinden izin alınmadan böyle bir çalışma yapılamayacağını savunan BM Barış Gücü, inşaat çalışmasının durdurulmasını istemişti. Yol projesinin amacı, Pile’de yaşayan Türklerin başta acil durumlar olmak üzere her zaman kolayca Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne (KKTC) ulaşımlarının temin edilmesiydi. Tamamen insani sebeplerle ve Pile Türklerinin talepleri doğrultusunda yürürlüğe sokulmuş bir çalışmaydı. KKTC yönetimi yolun tüm engelleme çabalarına rağmen eninde sonunda bitirileceğini ifade ediyor. Türkiye de bir yandan yol çalışmasına destek verirken, diğer yandan da BM’nin “sahadaki gerçeklerden uzak ve yanlı” tutumunu eleştiriyor.

Pile yol çalışmaları karşısında Rumların ve BM’nin tutumunun özel sebepleri var.

Her şeyden önce, Rumların bunu sadece bir egemenlik ihlali olarak gördüklerini düşünmek mümkün değil. Pile-Yiğitler yolunun yapılmasıyla birlikte köydeki Türklerin hayatlarının kolaylaşacağı gerçeği GKRY’yi asıl endişelendiren konu. Bunun ne anlama geldiğini değerlendirebilmek için 1960’da İngiltere’den bağımsızlığını kazanan Kıbrıs’ta, Rumların 1974’e kadar nasıl bir siyaset takip ettiklerini hatırlamak gerekiyor.

1945-1960 döneminde Kıbrıslı Rumların bir bölümü Ada’nın bağımsızlığı için mücadele verirken, bir bölümü de Yunanistan’a bağlanma (Enosis) peşindeydi. Hatta bağımsızlıkçılar arasında bile İngiltere yönetimi sona erdikten sonra, Yunanistan’la birleşme düşüncesine sahip olanlar vardı. Bunların da Yunanistan’daki Megali İdeacı aşırı gruplarla yakın ilişkisi söz konusuydu. EOKA terör örgütü çatısı altında bir araya gelen ve doğrudan Atina’dan yönlendirilen bu ekip Türklerin Ada’daki varlığı devam ettikçe bu amaçlarına ulaşmanın zorlaşacağının farkındaydı. Bundan dolayı önce Türkleri etkisizleştirme, ardından da Ada’yı Türksüzleştirme stratejisini hayata geçirdiler. Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’ın garantörlüğü ile kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nde eşit toplum statüsüne sahip olan Türkleri, planlı şekilde siyasi azınlık durumuna indirmeye çalıştılar. 1963’ten başlayarak, siyasi etkisizleştirmenin ötesine geçerek baskı ve şiddet yoluyla Türkleri sindirmeye giriştiler. Türk köylerinin basılması, silahsız insanların acımasızca katledilmesi, Türk yerleşim birimlerinin ablukaya alınarak dış dünyayla bağlantılarının kesilmesi gibi yöntemlerin hedefi Türklerden “arındırılmış” Ada’nın Megali İdea’nın son halkası olarak Yunanistan’a bağlanmasından başka bir şey değildi. Türkleri korkutmak, sindirmek ve asırlardır yaşadıkları topraklarından kaçırtmak için ellerinden geleni yapıyorlardı.

Ada’daki Türklerin yok edilmesini -BM’nin Bosna’daki soykırım esnasında uydurduğu tabirle “etnik temizliğe” maruz bırakılmasını- 1964’ten beri Ada’da “vakit geçiren” Barış Gücü değil, Kıbrıs Barış Harekâtı’nı gerçekleştiren Türkiye önledi. Türk Silahlı Kuvvetleri Kıbrıs’ta muzaffer olamasaydı, BM Barış Gücü beresi takan Hollanda askerlerinin gözleri önünde 8.000 Müslüman’ın soykırıma uğratılmasından 20 yıl önce benzer bir hadise Kıbrıs’ta yaşanacaktı.

Günümüzde AB üyesi olan GKRY’nin yöneticilerinin bir bölümünün EOKA’cılarla aynı zihniyet yapısına sahip olduklarını görmek için GKRY basınında yer alan haberlere göz atmak yeterlidir. Kıbrıs’taki Türk askerî varlığı, Türkiye’nin uluslararası sistemdeki artan ağırlığı ve KKTC’nin 1983’ten bu yana perçinlediği egemenlik gerçeği, kendilerinden öncekilerin yaptığı gibi silahlı şiddete başvurmalarının önündeki en büyük engel olduğu için GKRY siyasetinde öne çıkmaya çalışanlar, Pile’yi “barışçıl yöntemlerle Türksüzleştirme” çabası içine girmiş gözüküyorlar. Köyde yaşayan Türklere hayatı zehrederek orayı terk etmeleri için gerekli şartları oluşturma peşindeler. KKTC yönetiminin yaptığı ise Pile’deki Türklerin en temel insani şartlara kolaylıkla ulaşabilecekleri bir hayata kavuşarak, topraklarında huzur içinde yaşamalarına destek olmaktan ibaret.

BM’nin tutumunda ise Yunanistan ve GKRY’nin örgütlediği AB ülkelerinin payının büyük olduğu açık. “Birlik müktesebatının Türk işgali sebebiyle askıya alınmış olduğu bir AB toprağı” olarak tanımladığı KKTC’nin egemen kimliğine hizmet edecek herhangi bir girişime Brüksel’in geçit vermesini beklemek abes olur. Diğer yandan, kurulduğu günden bu yana neredeyse hiçbir başarı hikâyesine imza atamamış olan BM Barış Gücü’nün ne işe yaradığının giderek artan şekilde sorgulandığı bir dönemde insani yol inşaatını basması, “dostlar alışverişte görsün” kabilinden bir işgüzarlıkla açıklanamaz. Pile yol inşaatı baskını Barış Gücü’nün tarafsızlığını yitirdiğinin yeni bir örneğidir.

Önümüzdeki dönemde KKTC’nin bağımsızlığının ve egemenliğinin uluslararası alanda tanınırlığını artıran gelişmeler yaşandıkça hem AB’den hem de BM’den benzer tepkiler gelmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Fakat şu da bir gerçek ki, Kıbrıs adasının kuzeyinde bu yıl 40. yaşını kutlayan bağımsız bir devlet vardır. Türkiye var oldukça, egemen KKTC de var olacaktır.