İsveç’in NATO Üyeliği – Türkiye Gazetesi (18.06.2023)

İsveç’in NATO Üyeliği

11-12 Temmuz’da Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi yapılacak. İttifak’ın en üst seviyeli karar alma toplantısının gündeminin ilk maddesinde Rusya-Ukrayna Savaşı yer alıyor. Çin’e karşı nasıl bir politika takip edileceği, Kosova’daki gerilim, kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesi ve siber tehditlerle mücadele de zirvede ele alınacak başlıklar arasında yer alıyor, ittifak’a en son katılan devlet olan Finlandiya’nın ilk kez iştirak edeceği bu toplantıda İsveç’in de yer alıp almayacağı bu devletin terörle mücadele alanında atacağı adımlara bağlı. Zirve’ye bir aydan az bir süre kalmışken, Stockholm’ün son bir yıldır yapmadıklarını bir çırpıda gerçekleştireceğini düşünmek fazla iyimserlik olur.

Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğiyle ilgili tutumu son derece net. 2022’de yapılan Madrid Zirvesi’nden bu yana Ankara hep aynı şeyleri söyledi: “Taahhütlerinizi yerine getirin.”

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg daha üç gün önce, “Türkiye’nin meşru güvenlik endişeleri vardır. Hiçbir müttefik, terörden Türkiye kadar zarar görmemiştir” diyerek, İsveç’in ne yapması gerektiğini bir kez daha hatırlattı. Madrid Zirvesi’nden sonra oluşturulan Üçlü Mekanizmanın geçtiğimiz hafta Ankara’da yapılan toplantısında da “ellerini çabuk tutmaları” İsveçlilere ifade edildi.

Bu sürecin işleyişi sırasında kamuoyunda bazı yanlış algıların oluştuğunu gözlemlediğimden, üç hususa açıklık getirmeyi lüzumlu addediyorum:

Birincisi, son bir yıldır Ankara taleplerinin herhangi birinden vazgeçmedi. Bunları pazarlık konusu yapmadı. Türkiye’nin talebi İsveç ve Finlandiya’nın terör örgütleri karşısında kararlı bir tutum sergilediklerini delilleriyle ortaya koymalarından ibarettir. Sanki, İsveç’in NATO üyeliğine “yeşil ışık yakma” karşılığında ABD’den bazı beklentiler olduğu, daha açık bir ifadeyle bu konu üzerinden ABD ile başka konuların pazarlığının yapıldığı algısı yanlıştır. F-35 ve F-16 konularının -Türkiye açısından- İsveç’in NATO üyeliği ile ilgisi yoktur. Türkiye karşıtlığıyla maruf bazı Amerikalı Kongre üyelerinin, zaten mevcut olan tutumlarının gerekçelerinin arasına bir de İsveç konusunu eklemeleri tamamen kendi tercihleridir. Ne onların yaptırım tehditleri Türkiye’yi haklı beklentilerinden vazgeçirir, ne de Türkiye kendisi için hayati önem taşıyan konulardan, ABD’den F-16’lar konusunda gelecek olumlu bir sinyal karşılığında vazgeçer.

İkincisi, Türkiye’nin söz konusu duruşunun Rusya’yla olan ilişkilerine bağlanmasıdır. Bu algı da kökünden yanlıştır. Moskova’nın, İskandinavya genişlemesine en baştan beri karşı olduğunu biliyoruz. Ama bu yönde engelleyici bir tavır sergilemesi için Moskova’nın Ankara’dan ricacı olduğu ve Ankara’nın da bunu kabul ettiği yönündeki iddialar tamamen mesnetsiz ve çoğunlukla başka amaçlara hizmet etmesi için kötü niyetli şekilde geliştirilen görüşlerdir.

Üçüncüsü, Türkiye’nin yeni savunma ittifakı arayışlarında olduğu ve kısa süre sonra NATO’dan ayrılmayı planladığı düşüncesidir. Türk Dış Politikasının felsefesine, esaslarına ve rükünlerine vâkıf olanlar NATO üyeliğinin Türkiye için ne mânâ ifade ettiğini de bilirler. Üç paragrafta ifade etmek gerekirse;

a) Günümüz şartlarında Türkiye için NATO üyeliği Batı’yla ilişkilerin en kuvvetli bağlarından biridir. Koparsa arkasından başka bağlar da kopar. Türkiye bunu istemez.

b) NATO’nun ileride kendisine dönük bir tehdit oluşturmasına engel olmanın yolunun veto hakkına sahip bir üye olarak “kulüpte” kalmak olduğunu Ankara çok iyi bilir.

c) Türkiye NATO’dan çıktıktan hemen sonra Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin üyeliğe kabul edileceği kesindir. Bu ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin egemenliği üzerinde çok büyük bir tehdit oluşturur.

Vilnius Zirvesi yaklaşırken İsveç’in yapması gereken, tam bir yıl evvel Madrid’de verdiği sözleri tutmaktan ibarettir. Bu gerçekleştiği takdirde, Finlandiya’nın üyeliğine “evet” diyen Türkiye’nin İsveç’i durdurmaya devam etmeyeceği açıktır. Kaldı ki, NATO üyeliği hedefi olsun ya da olmasın AB üyesi bir ülkenin tescilli teröristlere kol-kanat germeyi sözde demokrasi adına sürdürmesinin hiçbir izahı yoktur.