Unutulan Bir Antlaşma – Türkiye Gazetesi (04.06.2023)

Unutulan Bir Antlaşma

Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı başlarken İngiltere ve Fransa ile imzaladığı Üçlü İttifak’ın resmen sona erip ermediğini bilmiyoruz. Okuyanlara garip gelebilir. Bundan 84 yıl önce imzalanan 19 Ekim 1939 tarihli bir antlaşmanın hâlen devam edip etmediği nasıl bilinmez? İzah edeceğim. Ama önce Üçlü İttifak neydi kısaca anlatayım.

Savaşın ayak seslerinin duyulduğu 1939 bahar aylarından itibaren Türkiye, özellikle Anadolu topraklarında gözü olan faşist diktatör Mussolini’nin İtalya’sına karşı kendisini güvence altına almaya çalışıyordu. Fransa ve İngiltere de, Doğu Akdeniz’de kendileriyle birlikte hareket ederek İtalya ve Almanya’nın Orta Doğu bölgesine yayılmasını durdurabilecek Türkiye ile askerî ittifak içine girmeye sıcak bakıyorlardı. Üzün süren müzakereler sonucunda, 1 Eylül’de Almanya’nın Polonya’ya saldırmasıyla savaşın çıkmasından yaklaşık bir buçuk ay sonra Ankara’da imzalanan “Türk-İngiliz-Fransız Karşılıklı Yardım Antlaşması, bir Avrupa devletinin Türkiye’ye saldırması hâlinde Fransa ve İngiltere’nin Türkiye’ye yardım etmesi hükmünü içeriyordu. Tersi ise geçerli değildi. Yani, bir Avrupa devleti Fransa ve İngiltere’ye saldırırsa Türkiye şartsız yardım etme mükellefiyeti altına girmiyor, “iyi niyetli tarafsız” kalmayı kabul ediyordu. Fakat savaş Akdeniz’e sıçrarsa Türkiye’nin de savaşa girmesi düzenlenmişti. Antlaşmanın 2. maddesine göre, bir Avrupa devleti tarafından başlatılan ve Akdeniz’de Fransa ve İngiltere’nin karışacakları bir savaş durumunda, Türkiye bu iki ülkeyle iş birliği yapacak ve elinden gelen tüm desteği verecekti. Bununla birlikte, Antlaşmaya Türkiye’nin ısrarıyla konulan 2 numaralı ek protokole göre Türkiye, kendisini Sovyetler Birliği ile savaşa sokacak herhangi bir adımı atmaya zorlanmayacaktı.

Savaş devam ederken, İngiltere İtalya ile savaşmakta olduğunu, çatışmanın Akdeniz’e sıçradığını ve Türkiye’nin de savaşa girmesi gerektiğini ileri sürmüşse de, Ankara Fransa’nın Almanlara teslim olduğunu dolayısıyla Üçlü İttifak’ın bir bacağı eksildiğinden, kendisinin de savaşa girmek zorunda olmadığını iddia etmiştir. Ankara’nın ileri sürdüğü daha somut bir argüman da, Almanya ile SSCB arasında 23 Ağustos 1939 paktı sebebiyle, şayet Türkiye İtalya ve dolayısıyla onun müttefiki Almanya ile savaşa girerse, bu durumda Sovyetler Birliği’nin de kendisine saldırabileceği tezidir. Nitekim yukarıda bahsettiğim 2 numaralı protokol, böyle bir ihtimal karşısında Türkiye’nin savaşa girmemesini teminat altına almıştı.

Haziran 1941 ‘de Almanya Sovyetler Birliği’ne saldırdı ve iki ülke arasındaki saldırmazlık durumu ortadan kalktı. İngiltere, bunu ileri sürerek Türkiye’yi, artık 2 numaralı protokolde öngörülen durumun geçerli olmadığı gerekçesiyle savaşa girmeye davet etmişse de, Ankara bu kez yeterince hazır olmadığını ileri sürerek savaşa girmekten kaçınmıştır.

Savaştan sonra taraflar uzun süre bu antlaşmadan bahsetmediler. 1948’de antlaşmayı hatırlayan Ankara oldu. Kuzey Atlantik Teşkilatının (NATO) kuruluş çalışmaları sırasında, İttifak’a davet edilmeyen Türkiye, ABD ile yaptığı diplomatik görüşmelerde, “Türkiye’nin NATO’ya alınmaması hâlinde bile, kendisine bir saldırı olması durumunda, 1939 Antlaşması sebebiyle İngiltere ve Fransa’nın Türkiye’ye yardım etmek zorunda olduğunu ve bu iki ülke de NATO üyesi olduğundan Türkiye’nin savunmasının NATO’yu ilgilendirdiğini” ileri sürdü. Konuyu Londra ve Paris’ten teyit ettiren Amerikalı yetkililer, 1939 Antlaşmasının geçerli olduğu sonucuna ulaştılar. Birçok kaynakta göz ardı edilse de Türkiye’nin 1952’de nihayet NATO’ya alınmasının en önemli sebeplerinden biri Türkiye’nin zaten Fransa ve İngiltere ile savunma ittifakı içinde oluşuydu. NATO üyeliğine giden süreçte, Ankara’nın 1939 antlaşmasını mütemadiyen gündemde tutması ve Fransa ve İngiltere’den aksine bir bildirim olmaması, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra antlaşmanın yürürlükten kalkmadığının açık delilidir. O hâlde gelelim “antlaşmanın ne zaman ortadan kalktığı” sorusuna.

Antlaşmanın 9. maddesi, “bu antlaşma 15 yıllık bir süre için yapılmıştır. Taraflardan biri antlaşmaya son vermek istediğinde olduğunu, bu sürenin bitiminden 6 ay önce öbür iki tarafa bildirmezse, antlaşma 5 yıllık yeni bir süre için kendiliğinden uzamış olacak ve böylece gidecektir” şeklindedir.

Türk Dış Politikasıyla ilgili titiz çalışma ürünü akademik yayınlarıyla bilinen Büyükelçi İsmail Soysal “1939 Türk-İngiliz-Fransız İttifakı” başlıklı makalesini hazırlarken antlaşmanın ne zaman sona ermiş olduğuna dair herhangi bir belge bulamamış olacak ki “Türkiye 1952’de NATO’ya katılınca güvenlik sorunu kökünden çözülmüş oluyordu. 1954’te Üçlü Paktın 15 yıllık süresi dolmuştu. Gerçi ona bağıtlı devletlerden herhangi biri son verdiğini bildirmediği için, yürürlüğü kendiliğinden uzamış sayılabilirdi. Ancak artık ittifak var oluş nedenini yitirmiş, tarihe mal olmuştu” yazmaktadır.

Bu noktada merhum Büyükelçi Soysal’a katılmam mümkün değil. Bu kadar önemli hükümler ihtiva eden bir İttifak antlaşması, zorlama bir yorumla “var oluş nedenini” yitirmiş olabilir mi? Antlaşmanın nasıl sona ereceğine dair açık bir hüküm varken “olsa olsa böyle olmuştur” yorumunu tarihçi ciddiyetiyle yapamayız. Velev ki, Türkiye’nin NATO güvencesi altına girmesi Üçlü İttifak’ı anlamsızlaştırmış olsun, antlaşmanın 9. maddesinde yazdığı şekliyle taraflar neden birbirlerine diplomatik bir notayla antlaşmanın sona erdiğini bildirmemiş olsunlar?

Dışişleri diplomatik arşivinde, Türkiye’nin ya da diğer iki devletin antlaşmanın sona erdiğini bildirdiği herhangi bir belgeye rastlamadım. Londra büyükelçiliğimize de sordurdum. Onlar da kendi arşivlerinde bulamadı. Şayet Üçlü İttifak’ı resmen sona erdiren bir belge varsa ilgili tarafların bunu açıklayarak “acaba bu antlaşma ortadan kalktı mı?” sorusuna açıklık getirmeleri yerinde olacaktır.