Mısır’la Normalleşmenin Kapsamı
İki ülke cumhurbaşkanlarının Katar’daki Dünya Kupası’nda tokalaşmalarından sonra ivme kazanan Türkiye ile Mısır arasındaki normalleşme süreci Mısır Dışişleri Bakanı’nın Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyaretle yeni bir aşamaya geldi. Tarafların hem ikili ilişkilerindeki problemleri gidermek hem de bölgesel gelişmelere dair birbirlerinin görüşlerini almak için daha sık bir araya gelmeye niyetli oldukları görüldü.
Mısır Dışişleri Bakaı’nın Türkiye’ye gelmeden önce Yunanistan’a uğramış olması kimsenin gözünden kaçmamıştır. Bu, Türkiye’den ziyade Yunanistan’a verilmek istenen bir mesaj gibi yorumlanabilir. Nitekim Mısır Dışişleri Bakanı, ülkesinin aynı anda hem Yunanistan’la hem de Türkiye ile ilişkilerini geliştirmek istemesinde anormal bir durum olmadığını Yunan basınına verdiği demeçte vurguladı. Yine de Bakan’ın Atina’ya uğramaya neden ihtiyaç duyduğunu iyi değerlendirmek lazım.
Muhammed Mursi’nin bir askerî darbeyle devrilmesinden sonra Ankara-Kahire hattında ortaya çıkan gerilimin Doğu Akdeniz ve Libya’ya yansımaları olmuştu. Geçtiğimiz 10 yıl zarfında Mısır ile Yunanistan arasında özellikle bu iki bölgede, Türkiye’nin politikalarına tamamen ters bir tutum birlikteliği oluştu. İki ülke hem Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki deniz egemenlik alanlarını kabul etmediklerini gösteren deniz yetki alanları paylaşım anlaşmasını 6 Ağustos 2020’de imzaladılar, hem de Libya’da Türkiye’nin aktif politikasını etkisizleştirmek için daha yakın bir iş birliğine girdiler. Aynı gün Türk Dışişleri Bakanlığı aşağıdaki açıklamayı kamuoyuyla paylaştı:
“Yunanistan ile Mısır arasında deniz sınırı bulunmamaktadır. Bugün imzalandığı açıklanan sözde deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması Türkiye için yok hükmündedir. Bu anlayışımız sahada ve masada ortaya konacaktır. Sözde sınırlandırılan alan, Birleşmiş Milletler’e de bildirilen Türk kıta sahanlığı içinde yer almaktadır. 2003 yılında GKRY ile imzaladığı anlaşma ile 11.500 km2’den vazgeçen Mısır, Yunanistan’la bugün imzaladığı bu sözde anlaşma ile de, yine deniz yetki alanı kaybına uğramaktadır. Bu anlaşmayla Libya’nın hakları da gasbedilmeye çalışılmaktadır. Türkiye’nin, söz konusu alanda herhangi bir faaliyete izin vermeyeceği ve Doğu Akdeniz’de ülkemizin ve Kıbrıs Türklerinin meşru hak ve çıkarlarını kararlılıkla savunmaya devam edeceği kuşkusuzdur.”
Dışişleri Bakanlığının yukarıdaki açıklamasındaki hususlar üçe ayrılabilir: Doğrudan Türkiye’nin egemenlik haklarıyla ilgili olanlar, KKTC’yle ilgili olanlar ve Libya’yla ilgili olanlar.
Mısır’la yeni bir dönem başlarken, Türkiye’nin -sadece 3 yıl önce- kendi egemenlik hakları içinde değerlendirdiği Doğu Akdeniz’deki Türk Kıta Sahanlığının bir santimetrekaresinden bile vazgeçmesi takdir edersiniz ki, düşünülemez. Bunun müzakere edilecek tarafı yoktur. Keza Ankara’nın Kıbrıs Türklerinin meşru hak ve çıkarlarını savunmaktan geri durmayacağı da açıktır. Türkiye’nin güçlü desteği sayesinde ayakta kalan Libya’nın haklarının başka devletlerce “gasbedilmesine” de göz yumulması söz konusu olmayacaktır.
Hâl böyle iken, Mısır’la Doğu Akdeniz’de bir deniz yetki alanı paylaşımına gidilecekse, evvela Mısır-Yunanistan anlaşmasının hükümsüz hâle gelmesi gerekir. Ama Mısır’ın böyle bir niyeti olmadığı da görülmektedir.
Bu durumda Ankara-Kahire arasındaki ilişkilerin Doğu Akdeniz konusunda yakın vadede bir ilerlemeye sahne olması beklenmez. Ama bu bölgedeki farklı pozisyonlarımız, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin tekrar büyükelçilik seviyesine çıkarılmasına, ticaretin önündeki engellerin kaldırılmasına, iki devletin başta Suriye olmak üzere Orta Doğu’nun geleceği hakkında yakın istişarelerde bulunmasına mani değildir. Bugün yapılmaya çalışılan da budur.
Yaklaşmakta olan Ramazan Bayramı’nızı en kalbi hislerimle tebrik ederim.