Ankara’nın İsrail’e karşı tavrı ne olmalı?
Tam anlamıyla bir “Netanyahu Klasiği” seyrediyoruz. İsrail Başbakanı Netanyahu, daha önce defalarca yaptığı gibi, ülke içinde kendi üzerinde oluşan siyasi baskıları aşabilmek ve taraftarlarını kendi etrafında kenetleyebilmek için Filistinlilere saldırıyor.
Daha iki hafta önce tartışmalı yargı reformu girişimi sebebiyle İsrail sokakları tarihte görülmediği ölçüde karışmıştı. İsrail Cumhurbaşkanı bir iç savaş tehlikesinden söz ediyordu. Netanyahu yakın çevresindekilerin bile desteğini kaybetmekte olduğunu gördüğü anda ani bir manevra yaptı. Yargı reformunu şimdilik askıya aldığını duyurdu. Hemen ardından da evvela Mescid-i Aksa’ya provokatif şekilde saldırdı. Akabinde Gazze ve Lübnan’ı bombalamaya başladı. Arada Suriye’ye de bir-iki bomba atmayı ihmal etmedi. Elbette, İran’ın nükleer programının kabul edilemez olduğunu da birkaç kez söyledi. Bölgeyi ateş topuna çevirebilecek adımları ardı ardına atmaktan çekinmedi. Ne Arap devletleriyle yapılmış İbrahim Anlaşmaları, ne de herhangi bir bölge ülkesinin İsrail için zerre kadar tehdit oluşturmadığı gerçeği Netanyahu’nun saldırganlığını azaltabildi.
Her ne kadar “Netanyahu ile arasına mesafe koyduğu” iddia edilse de ABD Başkanı Joe Biden, bu davranışlar karşısında olabildiğince sessiz kaldı. Onun kafasında Kasım 2024’te yapılacak ABD seçimi var. Netanyahu’ya desteklerini henüz kesmemiş olan birçok Musevi kuruluşunun seçimde Demokratlara cephe almasını istemiyor. Hele hakkında ceza davası açılan ilk ABD Başkanı olarak tarihe geçen Netanyahu’nun en güçlü destekçisi Trump’ın “mağdur edildiği” söyleminin kamuoyunda karşılık bulmasını hiç istemiyor. Zaten bir ABD Başkanı İsrail’i ne kadar karşısına alabilir ki? İki devletli çözümden bahsedenler de dâhil olmak üzere tarihte hangi ABD Başkanı hangi İsrail hükümetine “hukuksuzluklara ve zulme son verin” diyebilmiş ki? ABD geçmişte BM kararlarının arkasında durmuş olsaydı, İsrail Filistin topraklarını böyle parça parça yutabilir miydi?
Türkiye 12 Kasım 2022’de “normalleşme” süreci kapsamında Tel Aviv’e büyükelçi tayin etmişti. Henüz Netanyahu’nun, aşırı sağcı ortaklarını yanına alıp bir kez daha başbakanlık koltuğuna oturmadığı bir tarihti. O zaman bu “normalleşmenin” pamuk ipliğine bağlı olduğu ve İsrail’in Filistinlileri hedef alan ilk saldırısıyla birlikte Türkiye’nin İsrail’le arasında yeniden mesafe koyabileceği yorumları yapılmıştı. Hatta
“Türk Büyükelçi’nin bavulu her zaman hazır” cümlesi dahi sarf edilmişti. Netanyahu’nun değişmediği, tekrar başbakan olması hâlinde, geçmiştekine benzer bir siyaset takip edebileceği ve Filistinlilere karşı takınacağı sert tavrın Türkiye-İsrail ilişkilerini yine sarsabileceği ifade edilmişti. Öyle de oldu.
Ama bu sefer Türkiye’nin tavrı daha öncekilerden farklı olabilir. Netanyahu’nun saldırganlığı ne kadar artarsa artsın Türk Büyükelçi’nin görevinin başında kalması Filistinliler ve bölgemiz için daha olumlu sonuçlar doğurabilir.
Mütemadiyen İsrail Dışişleri Bakanlığına gidip, olup bitenlerin kabul edilemez olduğunu muhataplarına anlatacak, İsrail basınına beyanat verip Türk hükümetinin ve Türk milletinin Netanyahu’nun sergilediği tutum karşısındaki rahatsızlığını dile getirecek, Netanyahu’ya destek verenlere BM kararlarını durmaksızın hatırlatacak, Filistinlilere yapılanları tasvip etmeyen İsrailli siyasetçileri ziyaret edecek, Türkiye’nin Filistin politikasının esaslarını onlara aktaracak bir büyükelçinin Tel Aviv’de kalması gerekir kanaatindeyim.
Zira İsrail’deki aşırıların ve onların başbakanlık koltuğundaki temsilcisi Netanyahu’nun anlayacağı “diplomatik dil” budur. Türkiye’nin kendileri için ne anlam ifade ettiğini çok iyi bilen -sayıları hiç de az olmayan- çözüm yanlısı İsrailliler Netanyahu’nun aşırılıklarına karşı seslerini yükseltirlerken, Türkiye’nin uluslararası hukuk ve adaletten yana sergilediği duruşa da destek olacaklardır. Dünyanın çaresiz kaldığı zulme karşı Filistinlilere en iyi bu şekilde yardımcı olunabilir. Bu tavırdan rahatsızlık duyuyorsa, bırakalım Netanyahu “persona non grata” ilan etsin diplomatlarımızı ama biz onları geri çekmeyelim.
Daha evvel defalarca yapılan ve Netanyahu ve taraftarlarının saldırganlığı üzerinde caydırıcı olmayan “elçi çekme” ve “diplomatik ilişkilerin seviyesini düşürme” gibi tavırların tekrar edilmesi geçmişte alınanlardan farklı sonuçlara yol açmayacaktır.
Diğer yandan, Filistin Devleti nezdindeki büyükelçimiz hüviyetini haiz Kudüs Başkonsolosumuzun da Filistinli yetkililerle görüşerek mevcut durumu değiştirmek için neler yapılabileceği konusunda istişarelerini yoğunlaştırması beklenir.
Hukuk tanımazlığın sona ereceği, Filistin’de barış ve huzurun egemen olacağı günlerin inşasında Türk diplomasisi, diğer tüm ülkelerden çok daha fazla katkı verme tecrübesine ve potansiyeline sahiptir. Bugün bunu sergileme zamanıdır.