Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Xi Jinping’in Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’in davetiyle gerçekleştirdiği Moskova ziyaretiyle uluslararası ilişkilerde yeni bir devir başlıyor.
1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla başlayan, dönemin ABD Başkanı George Bush’un (baba) adını verdiği “Yeni Dünya Düzeni”nin tek kutuplu mu yoksa çok kutuplu mu olacağı tartışması artık son buluyor. Uluslararası ilişkiler uzmanları yıllarca bunu konuştular, yazdılar. Acaba Francis Fukuyama’nın iddia ettiği gibi “tarihin sonu” gelmiş ve ABD liderliğindeki liberal demokrasilerin kat’i üstünlüğü dönemi mi başlamıştı? Yoksa dünyanın farklı bölgelerinde yepyeni fay hatları mı ortaya çıkıyordu? Samuel P. Huntington’un Medeniyetler Çatışması tezi mi gerçekleşecekti? Balkanlarda yaşanan çatışmalar da Orta Doğu gelişmeleri de Kafkasya’daki gerilimler de bu iki ana varsayım üzerinden değerlendirildi. Bugün küresel hesaplarda -aritmetik tabiriylebir “yutan eleman” var.
Xi’nin Moskova ziyaretinde Putin ile imzaladığı belgenin başlığı, “Yeni Çağ için Koordinasyonun Kapsamlı Stratejik Ortaklığının Derinleştirilmesine İlişkin Ortak Açıklama”. Bu başlıktaki Yeni Çağ tabiri rastgele seçilmiş değil, iki devlet adamı sadece ülkelerinin ikili ilişkilerinde yeni bir seviyeye ulaşıldığını uluslararası kamuoyuna duyurmuyorlar, aynı zamanda dünyada bir çağın sona erdiğini de zımnen ilan ediyorlar. Kapattıkları çağın adı ise “Amerikan Yüzyılı”, diğer bir tabir ile Batı tipi küreselleşme.
Geçen haftalardaki yazılarımda, ABD İstihbarat Topluluğu başkanının Kongre’ye sunmuş olduğu 2023 Tehdit Değerlendirmesi raporunda Çin’den algıladıkları “meydan okumaları” tek tek saydığından söz etmiştim. Tehdit sıralamasında Çin’i takip eden ülke ise Rusya’ydı. Bu raporun yayınlanmasının üzerinden bir hafta dahi geçmeden, ABD’nin “benim için en büyük tehditler” dediği iki ülke, tarihlerindeki en kapsamlı stratejik iş birliğini somutlaştırdılar.
Şayet Çin ile Rusya’nın niyeti gerçekten “Yeni bir Çağ” başlatmak ise önümüzdeki bir yıl içinde, yani 2024’teki ABD başkanlık seçiminden önce atabilecekleri en az üç önemli adım daha var.
Birincisi, Ukrayna savaşı dolayısıyla Rusya üzerindeki yaptırım baskısının hafiflemesi için Çin’in ekonomik ve siyasi gücünü devreye sokması.
ABD’nin liderliğinde yürütülen Rusya’yı yalnızlaştırma ve Putin’i “şeytanlaştırma” politikasının başarısızlığı için Beijing’in çok güçlü destek vermesi. Bunu yaptığı takdirde, ABD’nin Çin’i de hedef alan bir tutum içine gireceğinin ilk emareleri Çinli firmalar üzerindeki baskıyı artırmasıyla ortaya çıktı.
İkincisi, Rusya’nın cephede kazanmak için ihtiyaç duyduğu silah, mühimmat ve bilhassa yüksek teknoloji ürünü teçhizatın Çin tarafından temin edilmesi. ABD Ukrayna üzerinden Rusya’yla, Rusya üzerinden de Çin’le bir “çifte vekâlet” savaşına giriştiyse, Çin artık “ben bu oyunda sonuna kadar varım” diyebilir. Bu durumda ABD yapımı silahlar kullanan Ukrayna ordusu ile Çin yapımı silahlar kullanan Rus ordusu arasındaki savaş, herkesin aklında olan ama telaffuzdan bile imtina edilen, daha büyük ve kapsamlı bir hesaplaşmanın tetikleyicisine dönüşebilir.
Üçüncüsü, Çin ile Rusya’nın liderliğinde Asya’dan -ve belki Afrika’dan- başka devletlerin de katılımıyla yeni bir İttifak kurulması. Tıpkı NATO gibi, BM Antlaşmasının 51. Maddesine atıfla böyle bir askerî pakt kurulması, ABD’nin de AUKUS ve benzeri oluşumları NATO ile stratejik ilişkiye sokarak Çin ve Rusya blokunu daha aktif şekilde çevrelemeye yönelmesine yol açabilir. Bu gelişme ise “bloklar arası” çatışma riskini yükseltir.
Gözlerimizin önünde temelleri atılmakta olan bu Yeni Çağ’ın mimarisi, geçmişteki benzerlerinden çok farklı dinamiklerin tesiriyle şekillenecek. Zincirleme teknolojik sıçramalar, yeni ve görülmemiş ölçüde ölümcül -insan yapımı- pandemiler, küresel iklim değişikliğinin sebep olduğu süreklilik arz eden tabii afetler, dünyada var olan ekonomik ve sosyal düzenleri de baştan aşağı dönüştürecek. Dolayısıyla sadece yeni bir çağ açılmayacak, belki de yeni bir dünya kurulacak.
Geçtiğimiz iki yüzyıl boyunca olduğu gibi Türkiye, su yüzüne çıkmaya başlayan bu yeni bloklaşmanın da tam kavşağında yer alıyor. Bir kez daha hayati tercihler yapmaya zorlanacak. “Bizimle misiniz, karşı tarafta mı?” sorularına muhatap olacak. Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen önce ve İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra yaptığı seçimler Türkiye’nin 100 yılına yön vermişti. Yakın gelecekte yapacağı tercih de inşasına başlanan Yeni Dünya’nın neresinde ve ne şekilde yer alacağını belirleyecek, belki de mimarlarından biri olup olmayacağını.