Suriye olayları ilk başladığında, Ankara Esad yönetiminden çeşitli reformlar yapmasını istemiş, olumlu cevap alamamıştı. Çatışmalar derinleşip, rejim masum halkın üzerine bombalar yağdırmaya başlayınca Ankara iki şey yapmıştı: 1-Rejim muhaliflerini çeşitli şekillerde desteklemek; 2-Zulümden kaçan Suriyelilere kucak açmak. O zamanki hükümetin hedefi, ABD’nin ve AB ülkelerinin de desteğini alarak Esad’ın muhaliflerce bir an önce devrilmesini temin etmekti. Yeni Suriye hükümeti gerekli reformları hızla yapacak, ülke tekrar yaşanabilir hâle gelecek ve mülteciler ülkelerine geri döneceklerdi. Bu hesap tutmadı. Geçen zaman zarfında, Suriye politikasının tam anlamıyla yenilenmesi mümkün olmadığı gibi, başta terör ve göç olmak üzere Suriye kaynaklı sıkıntılar daha da arttı.
Bundan tam 7 yıl evvel 2015 ekiminde Diplomatik Muhakeme’de yayınlanan “Suriye’de tehdidi fırsata çevirme konusunda 4 öneri” başlıklı yazımda aşağıdaki hususları dile getirmiştim:
“1-Türkiye Suriye siyasetini değişen şartları göz önüne alarak güncellediğini süratle ilan etmelidir. Suriye krizi başladığı noktadan çok farklı bir yerdedir. Şartların kökten ve esaslı biçimde değişmesi (Latince Rebus sic stantibus) uluslararası hukukta bile evvelce verilmiş olan taahhütlerde değişiklik yapılmasını meşru kılar. Bu bir ricat veya ‘U dönüşü’ değil, aksine orta vadede başarıyı mümkün kılacak elzem bir hamledir.”
“2- Yoğun bir kamu diplomasisi atağına başlanmalıdır. Bilhassa AB ülkelerine yönelik göç dalgası ve Rusya’nın Suriye denklemine katılması gibi gelişmeler bugüne kadar olduğundan çok farklı ve sonuç alıcı yöntemlerle Türkiye’nin imajının olumlu yönde değişmesi için etkili bir kamu diplomasisi için kapıyı aralamıştır.”
“3- Türkiye, Batı ve Rusya arasında diyalog köprüsü olmalıdır. Türkiye Batı ittifakının bir parçasıdır. Ama hem Rusya’ya komşu ve bu ülkeyle çok geniş bir yelpazeye yayılan siyasi ve ekonomik ilişkileri olan hem de Suriye krizine komşu yegâne NATO ülkesidir. Mevcut krizi bir fırsata çevirmek suretiyle Türkiye, Suriye’deki rolünü yeniden tanımlayabilir. Bu bizim bilhassa 2002-2010 döneminde çok aşina olduğumuz, üstelik başarıyla uyguladığımız bir politikadır. Türkiye, sorunun değil çözümün bir parçası olabilmek için Washington-Brüksel-Moskova
hattında ‘kolaylaştırıcı’ bir işlev görebilir. Bu hamle Tahran-Bağdat-Moskova-Şam blokunu çatırdatır. Üstelik, Suriye sebebiyle Rusya ile daha büyük bir gerilim yaşama riski de ortadan kalkmış olur.”
“4- Türkiye güvenli bölge için yeniden girişimde bulunmalıdır. Türkiye sadece Batılı ülkeler nezdinde değil, Rusya ile temaslarında da Suriye’nin kuzeyinde bir güvenli bölge oluşturulması gerektiği tezini dile getirmeli ve büyüyen insani krizin aşılması için konunun BM Güvenlik Konseyi’ne taşınmasını sağlamaya çalışmalıdır.”
Hayıflanmanın bir faydası elbette yok. Olan olmuş. O zaman Mecelle’nin “def-i mefasid celb-i menafiden evladır” prensibine gönderme yapmıştım. Hâlâ aynı noktadayım. Bir an önce zararın durdurulması, ardından da ne yapılabileceğine bakılması gerekir.
Suriye’nin kuzeyi Türkiye’ye acı veren ve zararlara sebep olan bir terör yuvası hâline gelmiştir. Dış destekli PKK-YPGPYD bölgeyi kontrol etmekte ve Türkiye’yi hedef alan terör faaliyetlerinin hazırlıkları için kullanmaktadır. İstiklal Caddesi saldırısı da burada planlanmıştır. Bu bölgedeki terör yuvalarının kökü kazınmalıdır.
Problemin hâl çaresi bellidir. Başka da yolu yoktur: Ankara-Şam diyaloğunu ve teröre karşı ortak mücadeleyi başlatmak. Moskova’yı da gerekirse kolaylaştırıcı olarak kullanmak. Bu diyaloğun önünde ne engel varsa kaldırılmalıdır. Türkiye için bir güvenlik tehdidi hâline gelmiş olan radikal muhalif gruplarla herhangi bir ilişki içinde olunmamalıdır.
Suriye’nin kuzeyindeki yapılanma, Şam için de tehdit oluşturmaktadır. Diğer bütün konular, “normalleşme” sürecinin akışına bırakılarak, hiç olmazsa terörle ortak mücadele konusunda güçlü adımlar hiç gecikmeden atılmalıdır. Bunun daha fazla bekletilmesinin hiçbir anlamı yoktur. İzahı da yoktur. Şam rejiminin Türkiye’ye verdiği doğrudan zararın katbekat fazlasını bugün Suriye’deki otorite boşluğundan istifade eden terör örgütleri vermektedir. “İki fesat tearuz ettiğinde ehaffı irtikab ile a’zamının çaresine bakılır.” Bu prensibin gereği yerine getirilmelidir.
? ??
Muhterem okuyucularım, perşembe günü dar-ı ahirete uğurladığımız babam Dr. Nail Erhan’ın vefatı sebebiyle arayan, mesaj atan, camiye, kabristana, eve gelen, dualar eden tüm kardeşlenme şükranlarımı sunuyorum. Cenab-ı Allah hepinizden razı olsun.