Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un girişimiyle Perşembe günü Çekya’nın başkenti Prag’da Avrupa Siyasi Topluluğu’nun (AST) ilk toplantısı yapıldı. Bu toplantının yapılacağıyla ilgili ilk haberler gelmeye başladığında AST’nun ne olduğu konusunda çoğumuzun hiçbir bilgisi yoktu. Bunun Avrupa Birliği’nin ya da Avrupa Konseyi’nin bir oluşumu olduğunu düşünenler kadar, sayıları her geçen gün artan forumlardan biri olduğunu sananlar da oldu. Hâlbuki AST tarihsel kökleri olan ve Fransa için özel mana taşıyan bir girişimdi.
9 Mayıs 1950’de kendi adıyla anılan bildirgeyi ilan ettiğinde Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman’ın önceliği Federal Almanya ile ülkesi arasındaki tarihsel husumeti ve bu ülkeden algılanan tehdidi ortadan kaldırmaktı. Bunun için ihtilaf kaynağı kömür madenlerinin ve buna bağlı çelik sanayiinin müştereken idare edilmesini amaçlayan bir teşkilat kurulmasını yine Fransa’nın planlama müsteşarı Jean Monnet önermişti. 1951’de Fransa, Federal Almanya, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg arasında imzalanan Paris Antlaşmasıyla Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT), Avrupa’daki ilk uluslarüstü (supranasyonel) teşkilat olarak kuruldu.
Fransa, Federal Almanya’yı ekonomik olarak kendisiyle entegre ederse, ileride yeniden yükselebilecek Alman “saldırganlığını” dizginleyebileceğini düşünüyordu. ABD’nin ise Federal Almanya için başka planları vardı. SSCB’nin Doğu Avrupa ülkeleri üzerindeki denetimi ve askerî yayılmacılığı artmaya başlayınca, Washington yönetimi Federal Almanya’nın silahlanma yasağının kalkmasını ve NATO’ya alınmasını istemeye başladı. Savaşın külleri soğumamışken Almanların yeniden silahlanma ihtimali Fransa’yı son derece rahatsız etmişti. Fransa Başbakanı Rene Pleven, Federal Almanya’nın NATO’ya alınmasındansa, diğer AKÇT üyeleriyle birlikte oluşturulacak Avrupa Savunma Topluluğu’nun bir parçası olmasını önerdi. Pleven Planı ile Batı Avrupa kendi savunmasını kendisi sağlamış olacak, Federal Almanya’nın ekonomik olanın yanında, askerî entegrasyonu da temin edilecekti. Avrupa’nın savunulmasında ABD’nin oynadığı hâkim rol de, “uluslarüstü Avrupa ordusunun” kurulmasıyla dengelenmiş olacaktı. Bu amaca matuf olarak Mayıs 1952’de Avrupa Savunma Topluluğu’nu kuran antlaşma Paris’te imzalandı.
Başbakan Pleven, Avrupa Savunma Topluluğu’nun kısa sürede hayata geçeceğinden emindi. Öyle olduğu için de, AKÇT ile Avrupa Savunma Topluluğu’nu tek çatı altında bir araya getirecek, böylece daha kolay ve verimli yönetilmelerini temin edecek bir teşkilat kurulmasını arzu ediyordu. Söz konusu teşkilat Avrupa Siyasi Topluluğuydu.
Mamafih ABD, Federal Almanya’nın NATO’ya alınması konusundaki ısrarından vazgeçmedi. ABD ile Fransa arasında çeşitli görüş ayrılıkları belirginleşti. 1953’te Stalin’in ölümü ve Kore savaşının sona ermesi uluslararası ortamı değiştirmişti. Fransa iç siyasetinde de hem De Gaulle destekçileri hem de komünistler, farklı gerekçelerle de olsa, Avrupa Savunma Topluluğu fikrine karşı çıkıyorlardı. 1954 Ağustos’unda Fransa Parlamentosu, Paris Antlaşmasını onaylamayı reddetti. Fransa’dan sonra İtalya da benzer bir adım attı. Böylece, Batı Avrupa’nın ABD olmadan kendi kendini savunabileceği son girişim de kadük kaldı. Avrupa Savunma Topluluğu’nun gündemden kalkmasıyla birlikte, Avrupa Siyasi Topluluğu girişimi de buzdolabına kaldırılmış oldu.
Macron 68 yıldır derin dondurucuda bekleyen AST’nu -hiç olmazsa ismen- uyandırmaya çalışıyor. “Neden şimdi?” sorusuna farklı cevaplar verilebilir. AST Prag Zirvesinin öne çıkan gündem maddeleri, barış ve güvenlik, enerji, iklim değişikliği ve mülteciler. Aslında bugün Avrupa Birliği ülkelerinin tamamı bu sorunlardan mustarip. Ama daha büyük bir problemleri var: Bunların üstesinden gelebilecek bir lider kadrosu AB başkentlerinde bulunmuyor. Zor zamanlarda ihtiyaç duyulan güçlü ve kararlı liderlerden mahrum bir siyasi manzara var Avrupa’da. Merkel’in görevden ayrılmasından sonra “trafik lambası koalisyonu” tarafından yönetilmeye başlanan Almanya’nın Rusya ile özel ilişkisi sebebiyle, Ukrayna krizindeki pasifliği Doğu Avrupalı AB üyelerini rahatsız ediyor. İtalya’da aşırı sağın iktidara gelmesinin başka ülkelere örnek teşkil edilebileceği konuşuluyor. Kış yaklaşırken AB ülkelerinin enerji ve gıda tedarik sıkıntıları artıyor.
Macron böyle bir ortamda, ortak problemlerin ancak iş birliği ile çözülebileceği düşüncesiyle 44 Avrupa ülkesini bir araya getirmek istemiş olabilir. Böylece İngiltere’nin hukuken, Almanya’nın ise fiilen devre dışı kaldığı AB liderliğindeki konumunu sağlamlaştırmayı hedefliyor denilebilir. Diğer yandan, AST’nun geçmişte ekonomik ve askerî iki teşkilatı bir araya getirmek için oluşturulduğu hatırlanırsa, “acaba Macron AB ülkelerini merkeze alacak yeni bir Avrupa savunma girişimi mi başlatmak istiyor?” sorusu da akla geliyor. Peki, bu teşebbüslere ABD ne diyecek? Avrupa’nın siyasi ve askerî denklemlerindeki ağırlığının azalmasını Washington’un hiç de istemediği bir dönemdeyiz. O hâlde, belki de Macron’un bu girişimini doğrudan doğruya ABD de yönlendirmiş olabilir. Rusya’ya karşı bir “Avrupa Bloku” oluşturmanın, kendisinin değil “vekili” Macron’un eliyle daha kolay olabileceğini hesap etmiş olabilirler.
İlk planda AST’nun ne işe yarayacağını, mevcut birçok kurum, kuruluş, teşkilat, oluşum, girişim ilh. varken uluslararası problemlerin çözülmesine nasıl katkı vereceğini anlamak pek mümkün değil. Nicholas Sarkozy, Akdeniz İçin Birlik adıyla bir girişim başlatmıştı. Bir iki toplantıdan sonra yok oldu gitti. Bakalım Macron’un Avrupa Siyasi Topluluğu ne kadar yaşayacak.