Erdoğan Doktrini – Türkiye Gazetesi (21.08.2022)

Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi ve Suriye ile diyalog kurulması konularını son iki yıldır bu köşede defalarca dile getirmiştim. Bugün atılan adımların doğru istikamette olduklarını düşünüyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aldığı realist ve akılcı kararlarla, Suudi Arabistan, BAE ve Ermenistan konularında da normalleşme süreçleri yaşandığını unutmayalım. Mısır’la ağır aksak giden bir diyalog var. İsrail’e büyükelçi atamaya karar veren Türkiye’nin Mısır’a atamaması düşünülemez. Yunanistan ise tarihî bir fırsatı kaçırmış gibi gözüküyor. Mitçotakis Erdoğan’a verdiği sözü tutmuş olsaydı bugün bir de “Ege yumuşaması”ndan söz ediyor olacaktık.
 
Rusya ile Ukrayna’yı bir araya getiren, tahıl krizini çözen, nükleer santral meselesinin felakete dönüşmemesi için harekete geçen Recep Tayyip Erdoğan değil de herhangi bir AB ülkesinin hükûmet başkanı olsaydı önümüzdeki yılın Nobel Barış Ödülü’ne kesinlikle aday gösterilirdi. Bir yandan Erdoğan’ı kerhen takdir ederken, diğer yandan da kendisinin “Batı için bir baş ağrısı” olduğunu yazmaya devam eden riyakâr Batı basınının derdi başka. Meselenin üzüm yemek olmadığını biliyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan Putin ve Zelenskiy’i barış masasına oturtsa bile New York, Londra ve Paris basınından herhangi bir övgü almayacak. İsrail’le yakınlaşma sayesinde belki Musevi lobisi, en azından eleştirilerin dozunun azalması için devreye girecek ama seçim sath-ı mailinde hiçbir Batılı medya kuruluşu Erdoğan’a destek mahiyetinde haberlere yer vermeyecek. Tam tersini yapmaları da kuvvetle muhtemel. Bir süredir Batı’daki Türkiye haberlerinin, Batı kamuoyları Türkiye’de olup biteni öğrensin diye değil, Türk basını bu haberleri tercüme edip içeriye pompalasın diye yapıldığını gözlemliyorum. Bu en azından seçime kadar böyle sürer.
 
Batı medyasındaki Erdoğan düşmanlığının birçok farklı kökten beslendiğini biliyoruz. Bunlar içinde yabana atılmaması gerekenlerden biri de Erdoğan’ın özellikle son 10 yıldır giderek daha yüksek sesle dile getirdiği küresel düzen eleştirisi. Mevcut düzenden beslenenler ve onların beslemeleri Erdoğan’ın başta Birleşmiş Milletler olmak üzere her platformda yüksek sesle dile getirdiği gerçekleri duymaktan hiçbir zaman hoşlanmadılar. Onlar yüzlerini ekşittikçe, Erdoğan daha güçlü bir tonla küresel adaletsizlikleri eleştirmeyi sürdürdü.
 
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Batı’nın oklarını üzerine çeken bu yaklaşımı “dünya beşten büyüktür” cümlesinde anlamını buluyor. Özünde de, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin yapısı başta olmak üzere devletler arasında eşitsizliklere ve adaletsizliklere yol açan tüm köhnemiş mekanizmaların günümüz şartlarına göre güncellenmesi düşüncesi yatıyor.

1945’te BM kurulduğunda dünyanın nüfusu 2 milyarın biraz üstündeydi. Bugün 8 milyara yaklaşıyor. 51 bağımsız ülke vardı. Bugün BM üyelerinin sayısı 193. Sadece 6 ülkenin nüfusu 100 milyonun üzerindeydi, bugün bu sayı 13. Sadece ABD’nin nükleer silahları vardı. Günümüzde en az 8 ülkede bu kapasite mevcut.

 
77 yıl önce, İkinci Dünya Savaşı’nın kazananı oldukları için BM Güvenlik Konseyinde veto gücüne sahip daimî üye statüsüne sahip olanlar tabii ki bu ayrıcalıklarından vazgeçmek istemiyorlar. Peki bu ne zamana kadar sürecek? BM var oldukça bu beş ülkenin veto gücü mü olacak. Hindistan, Pakistan, Endonezya, Türkiye, Almanya, Japonya, Suudi Arabistan, Güney Afrika, Brezilya gibi ülkeler hiçbir zaman daimî üye olamayacaklar mı? Güvenlik Konseyindeki adil olmayan yapının nelere yol açtığını son 77 yılda veto kullanarak uluslararası hukukun çiğnenmesine defalarca izin veren daimî üyelerin tutumuyla gördük. Bugünkünün yerinde, daha adil bir Güvenlik Konseyi sistemi olsaydı ABD Irak’a, Rusya Ukrayna’ya saldırabilir miydi? Filistin bu hâle gelir miydi?
 
Eylülün üçüncü haftasında New York’ta açılacak BM Genel Kurulunda Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Güvenlik Konseyinin reforme edilmesi çağrısını yineleyecek. İletişim Başkanlığı, BM Genel Kurulu öncesinde aralarında daimî üyelerinkilerin de bulunduğu dört kıtadaki 12 başkentte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Güvenlik Konseyi reformuyla ilgili görüşlerinin tartışıldığı paneller düzenliyor. Zamanlaması çok yerinde olan bu toplantılar sayesinde, dış politikayla ilgilenen kesimlerde BM Genel Kurulu öncesi Erdoğan Doktrini hakkında bir farkındalık meydana getiriliyor.
 
İlk kez 2013’te BM Genel Kurulunda dile getirilen “dünya beşten büyüktür” cümlesi bugün çok daha fazla önem taşıyor. Küresel problemlerin ancak küresel iş birliği ile çözülebileceğinin farkında olan herkesin Erdoğan Doktrininin arkasında durması beklenir. Fakat BM’nin “egemen devletlerin eşit” olduğu değil, “bazılarının daha eşit olduğu” bir dünyanın örgütü olarak kalmasını isteyenler buna sonuna kadar karşı çıkacaklardır.