Rusya durdurulabilir mi? Türkiye Gazetesi(27.03.2022)

NATO’nun Brüksel’de düzenlediği tarihî nitelikteki liderler zirvesinden Rusya’ya verilen gözdağının devam ettirilmesi kararı çıktı. Kriz devam ederken genel sekreter değiştirmek istemeyen NATO üyeleri, Jens Stoltenberg’in görev süresini bir yıl daha uzattılar. NATO Genel Sekreteri’nin tüm dünyaya duyurduğu sonuç bildirisinde bol miktarda “-cek, -cak’la” biten cümle yer almaktaydı.

Rusya’yı bir kez daha “mümkün olan en sert ifadelerle” kınadıklarını açıklayan NATO ülkeleri, Ukrayna’ya yardıma devam edeceklerini, Macaristan, Slovakya, Romanya ve Bulgaristan’a yeni muharip birlikler yerleştireceklerini, hava ve denizdeki savunma kapasitelerini güçlendireceklerini, üye ülkelerin savunmaya daha fazla bütçe ayırmalarının temin edileceğini ilan ettiler.

Devletlerin kendi güvenlik düzenlemelerini, dışarıdan hiçbir müdahale olmaksızın, özgürce yapabilmeleri gerektiğini kaydeden NATO, kendisine katılmak isteyenlere yönelik “açık kapı” siyasetini devam ettireceğini de dile getirdi.

Zirveye telekonferans yoluyla katılan Zelenskiy NATO’nun ülkesini “nasıl koruyamadığını (!)” anlattı. Ukraynalının dilinden dökülenler kalpten gelen derin bir imdat çığlığıydı. Ama o da biliyordu ki, hiçbir NATO üyesi, üye olmayan bir ülke için -hatta bazı üyeler için bile- Rusya ile savaşa girmeyi göze alamazdı. Zelenskiy, “kurtarın bizi” diyerek NATO’dan yardım umarken, Alman hükûmeti “Rusya ile enerji ticaretinin tamamen durdurulmasının mümkün olmadığını” söyleyerek, Moskova’ya karşı en etkili yaptırımlardan birini sulandırmaya başlamıştı bile.

Haziranda İspanya’da yapılacak zirveye kadar NATO’da yeni bir güvenlik mimarisinin şekillenmesi şöyle dursun, planlanması bile bence hayal. Dolayısıyla, mufassal bir operasyonel transformasyon beklememeliyiz. Zaten geride bıraktığımız son 10 yıl içinde İttifak hem komuta yapısını dönüştürmüş hem de doktrinlerini güncellemişti. Şu an yapılmaya çalışılan ise evvelce potansiyel seviyedeyken, bugün artık müşahhas hâle gelmiş bulunan Rusya’dan kaynaklanan tehdide karşı alınacak acil tedbirler.

Peki bu tedbirler neden alınıyor? Rusya Ukrayna’dan çıksın diye mi? Hiçbir NATO liderinin böyle bir beklentiyi gerçekçi bulduğunu sanmıyorum. Putin, Donetsk ve Lugansk’ın bağımsızlık ısrarından vazgeçsin diye mi? Putin böyle bir geri adım attığında en az 15.000 olduğu iddia edilen asker kaybını halkına açıklayamayacağını herhâlde biliyordur.

O hâlde, bu “yapılacaklar listesini” onaylarken NATO’nun öncelikli hedefi olsa olsa Rusya’nın başka ülkelere de saldırmasının önüne geçmek olabilir. Ama burada bir tuhaflık yok mu? İttifakı kuran antlaşmanın beşinci maddesi zaten müttefiklerden birine yapılacak silahlı saldırıya müşterek mukabeleyi öngörmüyor mu? Rus tehdidini iliklerine kadar hisseden Polonya ve Baltık cumhuriyetleri için bu düzenleme yeterli gelmiyor olabilir. Demek ki, bazı üyeler 5. Maddeye rağmen kendilerini güvende hissetmiyorlar. Bu da bize NATO’nun üzerine bina edildiği üç temel ilke olan, caydırıcılık, dayanışma ve uzlaşmayı hatırlatıyor. Sadece Polonya değil, aralarında Türkiye’nin de olduğu birçok ülke bu ilkelerin erozyona uğradığını ve mutlaka yeniden güçlendirilmesi gerektiğini düşünüyor.

Bazı müttefiklerin, bazı müttefiklere açık ya da gizli silah ambargosu uyguladığı bir düzende “dayanışma”dan söz edebilir misiniz? Bir yandan, her devletin istediği güvenlik düzenlemesini yapmaya hakkı vardır” deyip, diğer yandan bir ülkeye “o silahları alamazsın” demek NATO açısından ne büyük bir talihsizlik.

Olağanüstü Brüksel Zirvesi, akademik hayatının uzun bir bölümünü NATO çalışmış biri olarak bana, İttifak’ın “yorgun”, “dağınık” ve “şaşkın” olduğunu gösterdi. NATO, samimi bir silkelenme süreci geçirip öz değerlerine dönmediği sürece ne Rusya’yı ne de Çin’i durdurabilir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, zirvede yaptığı konuşmada Türkiye’ye yapılan ayrımcılığı örnekleriyle anlatarak, güçlü ve caydırıcı NATO’nun ancak dayanışmayla mümkün olabileceği mesajını vermişti. Bu mesajın tüm NATO başkentlerinde doğru algılanması gerekir.

 
  •