Rus ordusu Kiev’e yürüyor. Bu satırlar yazılırken, Rusya Zaporjiya nükleer santralinin kontrolünü eline geçirmiş durumdaydı. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Rusya’ya saldırılarını derhâl durdurması çağrısını yinelerken, İttifak’ın daha kötü senaryolara da hazırlıklı olması gerektiği uyarısını yapmaktaydı. Bunlar krizin daha ne kadar derinleşebileceği sorusunu ister istemez aklımıza getiriyor. Üçüncü dünya savaşının eşiğinde miyiz? Putin durdurulabilecek mi? Rusya Ukrayna’dan sonra başka yerlere de saldırır mı? Nükleer savaş çıkar mı? Dünya 1989’dan bu yana böyle bir endişeyi hiç yaşamamıştı.
Türkiye’nin savaşın başından itibaren takip ettiği denge siyasetinin sebepleri gayet net. Hem Rusya hem de Ukrayna ile denizden komşu olan Türkiye’nin her iki ülkeyle de çok yoğun siyasi, ekonomik ilişkileri ve stratejik düzeyde iş birliği var. Bu iki ülke arasındaki savaşta Türkiye’nin taraf tutması mümkün değil. Diğer yandan, NATO üyesi olarak önemli sorumlulukları da bulunan Türkiye’nin, müttefikleri Rusya karşısında çok açık pozisyonlar alırken, tamamen tarafsız kalması da mümkün değil.
Üç hafta önce -henüz çatışma başlamamışken- Türkiye’nin, Rusya ile Ukrayna arasındaki bir savaşta en iyi seçeneğinin hayırhah tarafsızlık olduğu bu köşede yazılmıştı. Henüz devlet düzeyinde bu politika telaffuz edilmedi ama hayırhah tarafsızlığın tüm gerekleri yerine getiriliyor. Nasıl mı?
Hayırhah tarafsızlık, çatışan devletlerden birinin yanında askerî olarak yer almamakla birlikte, o devletin kendisini savunması için gerekli olanları vermeyi ihtiva ediyor. Elbette bunlar insani olduğu kadar askerî malzemeyi de kapsıyor.
Bu noktada, medyada süren “Türk SİHA’ları” tartışmasını hayretle takip ettiğimi ifade etmeden geçemeyeceğim. Yorumcuların bir bölümü, “sakın ha Türkiye’nin Ukrayna’ya Bayraktar verdiğiyle ilgili Tweet atmayın. Rusya’nın tepkisini çekmeyin” diyerek, Türk SİHA’sı ile vurulan Rus tankı görüntüsü paylaşmayı neredeyse ihanetle eş değer tutuyorlar. Bazıları, sınırların ötesine de mesaj göndermeyi ihmal etmeyerek, Türk SİHA’larının başarılarını öven yabancıları, “Türkiye’yi Rusya’ya hedef göstermek için böyle davranmakla” itham ediyorlar.
Akıllara seza yorumlar bunlar. Yani Rusya, Ukrayna’nın elinde Türk SİHA’ları olduğunu ve Suriye, Libya, Karabağ’dan sonra iki yıl içinde dördüncü kez Rus yapımı askerî araçların bu SİHA’lar tarafından perişan edildiğini bilmiyor da, sosyal medyada paylaşılan mesajlarla mı haberdar oluyor?
Bir de, iyi niyetli ve naif yorumlara rastlıyoruz. “Aman ha SİHA’ları Rusların gözüne sokmayalım.” Bayraktar’ın her adı geçtiğinde, bir mahcubiyet, bir tedirginlik, bir ürkeklik…
Bağımsız bir devleti, uluslararası hukuku hiçe sayarak -hangi gerekçeyle olursa olsun- kural tanımayarak işgal eden Rusya, eylemlerinden dolayı dünya karşısında mahcubiyet duymuyor da, demokratik ve egemen Ukrayna devletine, uluslararası hukuka tamamen uygun şekilde Türkiye’de üretilen SİHA’lar satıldığı için biz niye mahcubiyet duyacağız?
Bu fikre sahip olanlar, ileride “Azerbaycan’a SİHA verilmemeliydi. Libya’da kullanılmamalıydı. Etiyopya’ya satılmamalıydı” da diyeceklerdir muhakkak.
Türkiye’nin Boğazları savaş gemilerinin geçişine kapatma kararı alması da hayırhah tarafsızlık takip ettiğinin bir diğer göstergesidir. Zira Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne göre bu kararın alınabilmesi için evvela yaşananların bir “savaş” olduğunun tespiti gerekiyordu. Türkiye, Rusya’nın “savaş” demekten kaçındığı bir zamanda bunu yaptı. Ardından da, bu savaşın yayılma ihtimali olduğunu değerlendirerek, sadece savaşan ülkelerin değil, kıyıdaş olan olmayan tüm devletlerin savaş gemilerine -sözleşmede yazılan istisnai durumlar hariç- Boğazları kapattı. Böylece 2008’deki Gürcistan savaşı sırasında yaşanana benzer durumların ortaya çıkmasını peşinen engellemiş oldu.
Türkiye’nin “hayırhah tarafsızlığı” benimsediğinin son göstergesi ise Birleşmiş Milletler Genel Kurulundan yapılan oylamada Rusya’yı saldırgan eyleminden dolayı kınayan karara olumlu oy vermesidir. New York’taki Türk diplomatların, söz konusu karar tasarısının hazırlanmasında görev aldıklarını uluslararası ajanslardan öğrendik. Böylece Avrupa Konseyindeki “çekimser” oydan sonra meydana gelen gelişmeler karşısında Türkiye’nin tepkisi de gösterilmiş oldu.
Hayırhah tarafsızlık siyaseti, Türkiye’nin Rusya ile Ukrayna arasında diyaloğu kolaylaştırabilecek az sayıda devletten biri olmasına da imkân veriyor. Rusya, Türkiye’nin ısrarlı çağrılarına olumlu yaklaşmış olsaydı bugün bambaşka bir yerde olacaktık. Yine de, Türkiye iki komşusu arasındaki savaşın bir an önce sona ermesi için elinden gelen tüm diplomatik gayreti sarf etmeyi sürdürecektir. Keşke Rusya ve Ukrayna Dışişleri bakanları, Sayın Mevlût Çavuşoğlu’nun davetine icabetle Antalya Diplomasi Forumunda birbirleriyle görüşseler ve barışa doğru bir adım atsalar…