Çin’in sorumluluğu (03.05.2020) Türkiye Gazetesi

‘Bir ülke laboratuvar ortamında virüs üretti. Bu virüsün –kasten değilse- kazaen laboratuvar ortamından dışarı çıkmasına engel olmadı. Virüs insanlar arasında yayılmaya başladığında, bunu dünyadan sakladı. Salgının başladığı artık inkâr edilemez hâle geldiğinde, vaka ve ölüm sayılarını düşük gösterdi.’ ABD Başkanı Donald Trump, yukarıda sayılanların tamamının Çin tarafından yapıldığını söylüyor.
 
Dünya Sağlık Örgütü ise Başkan Trump’ın bu açıklamalarına karşı çıkarak, virüsün tamamen tabii olduğunu, laboratuvarda üretildiğine dair herhangi bir bulgu olmadığını belirtiyor.
 
Salgının ortaya çıkmasından ve bu ölçüde yayılmasından Çin’in sorumlu olduğunu iddia ya da en azından ima edenler sadece Trump’la sınırlı değil. Bazı Avrupa ülkelerinin yöneticilerinden de benzeri sözler duyuyoruz. Yakında bunlara başkaları da eklenebilir. Milyonlarca vakanın ve ölümün, trilyonlarca dolarlık ekonomik hasarın bulunduğu kıyamet ortamında herhâlde birilerinin bütün bunlardan sorumlu tutulmasından daha tabii bir şey olamaz. Hele ülkelerindeki krizi iyi yönetememekle itham edilen yöneticiler elbette dikkatleri başka yerlere yöneltmeye çaba göstereceklerdir.
Peki suçlamalar karşısında Çin bu sorumluluğu kabul eder mi?
 
Çin’i yönetenler, başka ülkelerin kendilerine bağımlılık düzeyinin çok yüksek olduğunu, dolayısıyla hiçbir ülkenin Çin’e doğrudan zarar verecek bir eyleme girişemeyeceğini düşünüyorlar. Çin’de yatırımları bulunan ya da Çin’e mal satan ülkelerin, bir bumerang etkisiyle kendilerini de vurabilecek ticari yaptırımlar uygulayamayacağını hesap ediyorlar. Yani Çin’de, tarih boyunca hiç olmadığı kadar büyük bir öz güven var.
 
Fakat şayet Trump’ın iddiası doğruysa ve gerçekten Covid-19 virüsü Çin’deki bir laboratuvarda üretildiyse, o zaman Çin’den bedel ödemesini isteyenlerin baskıları artacaktır. Öyle bir durumda Çin’in öz güveni işe yaramaz. ‘Çin’den çıktığı’ kesin olan virüsü ‘Çin’in ürettiği’ de kesinleşirse, insanların Çin’e karşı yükselecek olan tepkisini hiçbir Batılı yönetim göğüsleyemez.
 
Özellikle başkanlık seçimine 6 aydan az bir zaman kalan ABD’de Başkan Trump Çin’i sorumlu tutan yaklaşımını daha da sertleştirecektir.
 
Ama bütün bunların olması için ortada uluslararası kuruluşların da kabul ettiği kesin deliller bulunması gerekiyor.
Ne kadar suçlanırsa suçlansın Çin, iddiaları sonuna kadar reddedecektir. Virüsün Çin’deki laboratuvarda üretildiğini itiraf edecek tek bir Çinli doktor olmadığına ve bu üretimin kayıtları dış dünya ile paylaşılmadığına göre Çin’in iddiaları sürekli olarak inkâr etmesinin kendi içinde tutarlı bir açıklaması var.
 
Diğer yandan Çin son 10 yılda kamu diplomasisi alanında olağanüstü bir mesafe kaydettiği kamu diplomasisi faaliyetlerini artırarak, kendisini hedef alan suçlamaları bertaraf etmeye çalışacaktır. Çin’in profesyonel anlamda dünyada en etkili kamu diplomasisi yapan ülkelerden biri hâline geldiğini unutmayalım. Bilhassa dünya çapında markalaşan şirketleri üzerinden bağlantı kurduğu bilim insanları, sosyal medya fenomenleri, entelektüeller, sanatçılar, gazeteciler gibi toplum üzerinde etkili olan kesimler bulunuyor. Bunlara ‘Çin aleyhine’ tek bir söz söyletemezsiniz. Virüs süreciyle ilgili yorum ve paylaşımlarında da bu kişiler Çin dışında herkesi suçlamaya devam edecekler.
 
Önümüzdeki dönemde de –Çin kültürüne, yemeklerin tarihine duydukları yoğun sevgiden dolayı değil- tamamen bu ülkeyle olan maddi çıkar ilişkileri sebebiyle bu kamu diplomasisi unsurları Çin’i doğrudan ya da dolaylı olarak savunmayı sürdürecekler.
 
Son olarak, Çin’in ekonomik yardımlar ve yatırımlar yoluyla Afrika ve Asya’daki onlarca ülkenin yönetimlerini de kendi nüfuz alanına soktuğu bir vakıa.
 
Önümüzdeki aylarda Trump’ın hedef tahtasına koyacağı Çin’in sorumluluğu kabul etmemek için yapacağı manevraların ne ölçüde başarılı olacağını göreceğiz. Görünen o ki, dünya Çin’e sorumluluk yükleyenler ve Çin’in yanında yer alanlar şeklinde bir bölünmeye doğru gidecek.