Suriye’de ateşkes şartlarını temin etmek ve insani felaketi önlemek için bölgede bulunan Türk birliklerine yapılan alçak saldırıda çok sayıda Mehmetçiği şehit verdik. Türkiye saldırganlara ve onların destekçilerine en ağır şekilde karşılık veriyor. Olağanüstü günlerden geçiyoruz. Devletin tüm organları, milletle tam bir dayanışma içinde Türkiye’nin haklı davasındaki kararlılığını gösteren önlemleri icraata geçiriyor. Allah devletimizi payidar, ordumuzu muzaffer kılsın.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin İdlib sahasında yürüttüğü operasyonun hedefinde artık topyekûn Suriye rejimi var. Rejim unsurları “düşman” kategorisinde. Dolayısıyla evvelce var olan angajman kuralları da güncellenmiş durumda. Son saldırı sonrasında Suriye’nin meşruiyetini kaybetmiş, insanlık suçu faili rejimine bağlı silahlı unsurlar karadan ve havadan vuruluyor.
Mehmetçiğe yapılan saldırı sonrasında Türkiye’nin yaptığı girişimle NATO Konseyi olağanüstü toplandı. Toplantının dayanağı Kuzey Atlantik Antlaşması’nın 4. Maddesi. Söz konusu maddeye göre, bir müttefik devletin toprak bütünlüğü, siyasi bağımsızlığı ya da güvenliğinin tehdit edilmesi durumunda, tüm müttefikler birbirlerine danışıyorlar. Daha önce de güney sınırlarında meydana gelen gelişmeler çerçevesinde Türkiye bu maddeyi işletmiş ve Türk topraklarına NATO hava savunma bataryaları yerleştirilmişti.
Burada akıllara gelen bir soru, Türkiye’nin neden antlaşmanın saldırıya uğrayan müttefike destek verilmesini içeren 5. Maddesinin değil de, danışma mekanizmasından bahseden 4. Maddesinin işletilmesini istediği? Bu sorunun cevabını arayanlar, aynı anlaşmanın 6. Maddesine müracaat ediyorlar. Bu madde NATO’nun görev alanını tarif ediyor ve müttefiklerin topraklarına ve hava sahalarına yapılan silahlı saldırılara, 5. Madde kapsamında işlem yapılacağını düzenliyor.
Buraya kadar 4. Madde tercihi anlamlı. Zira Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye ülkesi dışında hedef alındı. Saldırılar NATO’nun coğrafi görev alanı sayılan, “Akdeniz ya da Yengeç Dönencesi’nin kuzeyindeki Kuzey Atlantik bölgesinde” de gerçekleşmedi.
Fakat NATO’nun coğrafi alanının ve görev tanımının 1999’daki Yeni Stratejik konseptten bu yana sürekli değiştiğini dikkate alırsak, Suriye meselesinde NATO’nun fonksiyonun sadece müttefikler arası danışmadan ve gerek görülürse hava savunma desteğinin o müttefikin topraklarına gönderilmesinden ibaret olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. 1999 Stratejik Konsepti’yle birlikte, müttefik ülkeleri doğrudan tehdit eden “baskıcı rejimler, etnik ihtilaflar, ekonomik istikrarsızlık, siyasi düzenin çöküşü ve kitle imha silahlarının yayılması” gibi hususlar da, NATO’nun önlem alması ve gerekirse askerî operasyon yapması için gerekçeler olarak sayılmıştır. Nitekim bu konseptin onaylanmasından birkaç ay önce, NATO Sırbistan’a “insani müdahalede” bulunmuş ve o tarihte bu ülkenin özerk bir bölgesi olan Kosova’daki Sırp saldırganlığını durdurmuştur. İlerleyen yıllarda, hem görev tanımı değişmeye devam etmiş hem de NATO’nun coğrafi alanı genişletilmiştir. İttifak’ın 2000’lerde askerî harekât yürüttüğü Afganistan’ın ya da Somali açıklarının, 6. Maddedeki coğrafi sınırlandırmaya ilgisi olmadığı tabiidir. Bunlara “5. Madde dışı operasyonlar” denilmektedir.
NATO’nun stratejik konseptlerinde sayılan, müttefikler için tehdit unsurlarının büyük bölümü uzunca bir süredir Suriye için geçerlidir. Sınır komşusu Türkiye, Suriye’deki gayrimeşru rejimin baskılarından kaçan milyonlarca mülteciye kapılarını açmıştır. Suriye’den kaçan mültecilerin bir bölümü de müttefik ülkelere sığınmıştır. İnsanlığa karşı suç işlemek, rejimin gündelik pratiği hâline gelmiştir. Kitle imha silahları onlarca defa kullanılmıştır. Daha fazla insanın zarar görmesinin engellenmesi için varılan mutabakatlar çerçevesinde alanda bulunan Türk Silahlı Kuvvetlerine alçakça saldırılarda bulunulmaktadır.
Neresinden bakarsanız bakın, Suriye’deki durum NATO’nun 1999’dan bu yana süren operasyonlarına zemin hazırlayan gelişmelerle birebir örtüşüyor. Müdahale gerekçelerinin neredeyse tamamının ortaya çıkmasına rağmen NATO’nun hareketsiz kalışı herhâlde NATO antlaşmasına ya da stratejik konseptine göre açıklanamaz.
NATO’nun Suriye’de bugüne kadarki hareketsizliğinin başlıca sebebi ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya’nın isteksizliğidir. Evvelce bu ülkelerden biri bile Suriye’ye müdahale seçeneği için öncülük etmiş, hiç olmazsa konuyu NATO platformlarında tartışmaya açmış olsaydı, ne Suriye rejimi Türk askerine böyle pervasızca saldırmaya cesaret edebilirdi, ne de Rusya, katil rejime böylesi kol kanat germeye kalkışabilirdi.
Tüm şehitlerimizin ruhları şad olsun.