Osmanlının son döneminde Ermeni meselesinin ortaya çıkıp derinleşmesinde İngiltere ve Rusya’nın 1880’lerden başlayarak takip ettikleri İmparatorluğu parçalama siyasetinin etkili olduğu doğrudur. Fakat sıklıkla tarihçilerimizin gözden kaçırdığı, konunun uluslararası bir seviyeye taşınmasında ABD’nin oynadığı roldür. 1831’de Ermenileri Protestanlaştırmak (Evanjelistleştirmek) için ilkokulu açmalarından itibaren Amerikan misyonerleriyle Osmanlı topraklarındaki Ermeni ayrılıkçılar arasında duygusal, sosyal, siyasi ve ekonomik bir bağ kurulmuştur. Hatta Ermeniler arasında milliyetçi düşüncelerin yayılmasında Avrupa devletlerinden daha çok ABD rol oynamıştır.
1880’lerde Amerikalı misyonerlerin kurduğu Merkezi Türkiye Misyonu, önce Antep, Maraş, Adana ve Haçin’i (Saimbeyli) faaliyet alanı içine alırken, ilerleyen yıllarda Antakya, Tarsus, Urfa ve Halep de bu alana dâhil edilmiştir. Ermeni Meselesine ABD’nin nasıl dâhil olduğu konusunda en ayrıntılı bilimsel çalışmaya imza atan Uygur Kocabaşoğlu’nun “Anadolu’daki Amerika” başlıklı kitabında verdiği bilgilere göre, Antep’te açılan misyoner matbaasında basılan Ermenice yayınlar yoluyla bu bölgedeki Ermenilere hem Protestanlık hem de milliyetçilik propagandası yapılıyordu. Yüzyılın sonunda bu misyona bağlı istasyonların sayısı dörde, uç istasyonların sayısı 48’e, buralarda çalışan Amerikan vatandaşlarının sayısı 37’ye ve onlara destek veren yerli Ermenilerin sayısı 267’ye yükselmişti.
Amerikalı misyonerler kendi çalışma alanlarında yaşayan Ermenilerle ilgili her türlü siyasi-sosyal gelişmeyi ABD ve Avrupa kamuoyuna aktarmaya başladılar. Bir yandan İngilizce kitaplar yazarak, diğer yandan da yabancı gazetelere haber ve makaleler yollayarak evvelce çok fazla kimsenin bilgi sahibi olmadığı Osmanlı topraklarında yaşayan Ermeniler hakkında ABD ve Avrupa’da bir farkındalık oluşmasını temin ettiler. Amerikan misyonerleri Ermeni meselesiyle o kadar içli dışlı olmaya başladılar ki, bu konu 1890’lardan itibaren Osmanlı topraklarındaki temel varlık sebebi hâline geldi. Robert Kolej rektörlerinden ve kendisi de bir misyoner olan Cyrus Hamlin’in övünerek dile getirdiği üzere, ABD’de ‘Korkunç Türk’ ve ‘Cahil Türk’ gibi klişeler bizzat Amerikalı misyonerler tarafından Anglosakson dünyasında yaygınlaştırıldı.
Amerikalı misyonerler, ABD konsoloslarıyla iş birliği hâlinde Ermenilerin Anadolu’dan ABD’ye ilk göçlerini de örgütlediler. Protestanlaştırdıkları Ermenilerin ABD’ye giderek vatandaşlık almaları, akabinde bunların bir bölümünün Osmanlı topraklarına dönerek, ABD konsolosluklarının kendilerine verdiği himaye (protege) belgeleri sayesinde Osmanlı kanunlarından istisna tutularak ticari faaliyetlerde bulunmaları misyonerlerin sistemli çalışmaları neticesinde olmuştu. ABD’ye giden Ermenilerin yaklaşık %97’si ABD’de kalmaya devam etti. Bugün ‘Ermeni Lobisi’ olarak adlandırılan yaklaşık 1,5 milyonluk kitlenin bir kısmı 19. Yüzyılda Amerikalı misyonerler tarafından Osmanlıdan taşınanların torunlarıdır.
Misyonerlerin Ermeniler hakkındaki yayınları ve ABD’deki Ermenilerin sayısının giderek artması ABD siyasetçilerinin de konuya ilgi göstermeye başlamalarına yol açtı.
İstanbul’daki ABD Elçisi Horace Maynard 1880’de Dışişleri Bakanlığı’na yazdığı bir mektupta şöyle diyordu:
“Ermeniler Türklerin Anadolu’ya gelmesinden sonra dinlerini korumakla birlikte uzun yıllar köle gibi yaşamıştır. 30-35 yıl önce bölgeye gelen Amerikalı misyonerler dizlerinin üzerine çökmüş olan bu halkı tekrar ayağa kaldırmak için yoğun çaba sarf ettiler. Elçiliğimiz ve konsoloslarımız bu çabaların başarıya ulaşabilmesi için ellerinden gelenin en iyisini yaptılar.”
1890’dan başlayarak, ABD’ye yerleşmiş ve artık Amerikan vatandaşı olmuş Ermeniler de ‘yeni’ hükûmetlerinin yetkililerine mektuplar göndermek suretiyle ABD’nin Osmanlı Devleti üzerinde baskı kurmasını ve Ermenilerin “durumlarının düzeltilmesi için müdahil olmasını” istemeye başladılar. İlk Ermeni terör örgütlerinden Hınçakların ABD’de Osmanlı aleyhtarı toplantılar yapmaları hatta militanlarına silahlı eğitim vermeleri, Osmanlı Devleti’nin tüm diplomatik çabalarına rağmen ABD Hükûmeti tarafından -ABD yasaları bakımından konunun eyaletleri ilgilendirdiği- gerekçesiyle engellenmedi.
1965’te tüm dünyada Türkiye’ye karşı bir karalama kampanyası başlatarak 1915 olaylarını ‘soykırım’ olarak tanıtmak için yeni bir projeyi yürürlüğe sokanlar, yukarıda çok kısa bir kesitini sunduğum tarihsel arka plan sebebiyle ABD’de kendilerine destekçi bulmakta hiç zorlanmadılar. ABD hükûmetleri stratejik mülahazalarla, Ermeni iddialarını bire bir tanımaktan kaçınsa da, gerek eyaletler gerek federal yasama organı seviyesinde bilhassa 1980’lerden itibaren ‘soykırım’ı savunanlar sürekli irtifa kazandı.
Temsilciler Meclisinden sonra Senato’nun da 1915 olaylarını ‘soykırım’ olarak tanımasıyla Ermeni lobisi 2015’te ulaşamadığı hedefe 2019’da ulaşmış oldu. ABD, Türkiye’ye soykırım iftirası atan 32. ülke oldu. Bu adımın Türk-Amerikan ilişkilerinde giderilmesi çok zor bir tahribata yol açacağı izahtan varestedir. Ama diğer yandan, yıllardır Türkiye’ye karşı sürekli bir tehdit ve şantaj aracı olarak kullanılan Ermeni tasarısının, bundan böyle aynı şekilde kullanılamayacağı da açıktır. En az 50 yıldır bu işten ekmek yiyenlerin rant kapısı da böylece kapanmış oldu.
32 değil 100 ülke bir araya gelseler, Türk milletine işlemediği bir suçtan ötürü tarih önünde boyun büktüremezler. Kaldı ki, bu millet ABD’den önce vardı, ABD’den sonra da var olmaya devam edecektir…