İngiltere Başbakanı Boris Johnson ülkesinin Avrupa Birliği’nden çıkışı konusunda gemilerini yaktı. İngiltere Parlamentosu’nda son anda yapılabilecek bir girişimle, AB’den anlaşmasız çıkışın engellenmesini istemeyen Johnson sıra dışı bir yola başvurdu. Kraliçe II. Elizabeth’le görüşen Başbakan, Parlamento’nun açılışını askıya almasını istedi. Kanunlar gereği Kraliçe’nin başbakandan gelen bu istediği geri çevirmesi mümkün olmadığından II. Elizabeth de Parlamento’nun açılışını 14 Ekim’e erteledi. Brüksel’in daha önce almış olduğu kararlara göre, İngiltere ve AB arasında 31 Ekim’e kadar bir anlaşma olmazsa, İngiltere Birlik’ten 1 Kasım itibarıyla anlaşmasız olarak çıkmış olacak. Parlamento’nun açılacağı 14 Ekim’den, son tarih olan 31 Ekim’e kadar böyle bir anlaşma konusunda ilerleme sağlaması neredeyse imkânsız. Dolayısıyla Başbakan Johnson -halkın geniş kesimlerinden gelen tepkilere rağmen- hedeflediği anlaşmasız çıkışın gerçekleşmesi için sadece gün sayıyor…
İngiltere’nin AB’ye girişi de sancılı olmuştu. İki kez Fransa tarafından veto edildikten sonra 1973’te, o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu’na üye olan İngiltere, içine girdiği andan itibaren en kritik konularda Birlik için hep baş ağrısı oldu. Ekonomik bütünleşme için son derece önemli iki konu olan Schengen Alanı ile Avro Alanının dışında kalmayı tercih eden İngiltere, siyasi konularda da sık sık Almanya-Fransa eksenindeki ülkelerle ters düştü. Bu sürtüşme en bariz şekilde 2003’teki ABD’nin Irak saldırısı sırasında görüldü. İngilizler, Almanya ve Fransa’nın sırt çevirdiği George Bush’un elinden tutarak, ABD’nin yanında Irak’a asker gönderdiler. Başlangıçta hissedilmese de, İngiltere’nin -1960’larda Londra’yı Washington’ın Truva Atı olmakla itham eden Charles De Gaulle’ü haklı çıkartırcasına- Irak Savaşı sırasındaki tavrı, hem 2005’te AB Anayasal Antlaşması’nın reddedilmesinde, hem de Lizbon Antlaşması’nın bütünleşmeyi temin etmeyen gevşek bir yapıda ortaya çıkmasında etkili oldu. İngiltere’nin AB’den çıkış tartışmalarının hız kazanması da Aralık 2009’da yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması’ndan sonradır.
AB’den çıkış sürecinin nasıl olacağı Lizbon Antlaşması’nda ilk kez hükme bağlanırken, antlaşmayı imzalayanlar şayet ileride bir üye AB’den çıkacak olursa onun İngiltere olacağını tahmin ediyorlardı. Ama hiç kimse, İngiltere’nin çıkışının bir anlaşma olmadan ve hem kendisine hem de AB’ye bu denli zarar vererek gerçekleşebileceğini düşünmemişti.
Çıkışın İngiltere ve AB açılarından ekonomik etkilerinin ne olacağı tartışıladursun, bu önemli olayın üçüncü ülkelere de ciddi maliyetleri olacak. Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) Mayıs 2019’da hazırladığı bir rapora göre, anlaşmasız Brexit’ten AB üyeleri toplam 34,5 milyar dolarlık zarar görecek. AB’den sonra en fazla ticari zarar görecek olan ülke Türkiye. İngiltere’ye 2018’de 11 milyar dolarlık ihracat gerçekleştiren Türkiye’nin anlaşmasız Brexit’ten kaynaklanan ihracat kaybı 2,4 milyar doları bulabilecek. Türkiye’yi; 714 milyon dolarla Güney Kore, 497 milyon dolarla Pakistan ve 209 milyon dolarla Norveç izliyor.
Brexit’ten kazançlı çıkacaklar da var. TİM raporuna göre, Brexit sonrası Çin’in İngiltere’ye ihracatı 10,2 milyar dolar artacak. ABD 5,3 milyar dolar, Japonya 4,9 milyar dolar, Tayland 3,9 milyar dolar, Güney Afrika da 3 milyar dolar tutarında İngiltere’ye daha fazla ihracat yapabilecekler…
İngiltere’nin anlaşmasız Brexit durumunda bazı ürün gruplarında sıfır gümrük vergisi uygulayacağını açıklaması üçüncü ülkelerin zararını nispeten azaltacak. Türkiye’nin İngiltere’ye yaptığı ihracat tutarının yaklaşık %27’si bu ürün gruplarından. Yine de, geriye kalan ürünlerde vergilerin artacak olması İngiltere pazarında Türk ihraç ürünlerinin rekabet gücünü olumsuz etkileyecek. Dahası, üçüncü ülkelere sıfır gümrük vergisi uygulanacak alanlar içinde tekstil ve hazır giyim ürünlerinin de bulunması Türkiye’ye avantaj değil, dezavantaj getiriyor. Zira evvelce zaten Gümrük Birliği sebebiyle bu ürünleri İngiltere pazarına gümrüksüz sokabilen Türkiye’nin karşısında, Brexit sonrasında kendilerine birdenbire sıfır gümrük piyangosu vuran Çin ve Güneydoğu Asya ülkeleri rakip olarak gelecek.
En az tekstil ve hazır giyim sektörü kadar anlaşmasız Brexit’ten etkilenecek bir sektör de otomotivdir. 2018’de 3 milyar dolar civarında gerçekleşen İngiltere’ye otomotiv ihracatının, anlaşmasız Brexit sonrasında düşüşe geçme ihtimali kuvvetli.
Diyebilirsiniz ki; “Madem İngiltere AB’den anlaşma yapmadan çıkıyor ve Türkiye’ye bunun zararı oluyor, biz İngiltere ile bir ticaret anlaşması yapalım ve eski avantajlarımızı koruyalım.” Akla ve mantığa çok uygun bu önerinin gerçekleşmesi maalesef mümkün değil. Çünkü 1996’da yürürlüğe giren 1/95 sayılı Türkiye-AB Ortaklık Konseyi Kararı yani kamuoyundaki yaygın adıyla “Gümrük Birliği Anlaşması” sebebiyle Türkiye’nin, AB ile herhangi bir ülke arasında Serbest Ticaret Antlaşması yapılmadan, tek başına o ülkeyle oturup anlaşması imkânsız. Yani Brüksel ile Londra anlaşmadan, Türkiye-İngiltere ticaret anlaşması imzalanamaz…
Gümrük Birliği’nin Türkiye’nin AB ülkelerine ihracatında sağladığı olumlu katkıların yanında, AB dışı ülkelerle ticari ilişkilerinde yol açtığı olumsuz etkilerin artık giderilmesi lazım. Ankara’nın Brüksel’e sunduğu Gümrük Birliği’nin güncellenmesi önerisinin üzerinden neredeyse iki buçuk yıl geçti. Henüz hiçbir adım atmayan AB’nin artık dürtülmesi lazım.