ABD hakkında bilmemiz gereken 10 şey (07.07.2019) Türkiye Gazetesi

Türk dış politikasının uzun zamandır başlıca gündem maddesini ABD ile ilişkiler oluşturuyor. Bu devletin dış siyaset tarzını tahlil ederken her zaman akılda tutmamız gereken 10 temel bilgiye bir göz atalım:
 
1- ABD ‘Yeni Roma’ olarak kurulmuştur. Kurucu babaların yazdıklarına ve söylediklerine dönüp baktığımızda, Roma’nın cumhuriyet dönemine öykünmeyle başlayan ve 1898’den itibaren İmparatorluk dönemine atıflarla devam eden Roma vurgusunu apaçık görürüz. Amerikan parasına, başkentinin mimarisine, yasama organının adına, ordunun yapısına, topraklarını yönetim biçimine vb. bakarsanız aleni ve zımni Roma vurgusu gözünüzün önünde tebellür ediverir.
 
2- Cumhuriyetçi veya Demokrat birçok Amerikalı siyasetçi ve bürokrat ‘açık kader/manifest destiny’ itikadının mürididir. Tanrı’nın ABD’ye, dünyanın mazlum ve ezilen halklarına özgürlük ve demokrasi götürmek misyonunu yüklediğine inanır. Bu müridana göre sürekli genişlemek ABD’nin kaçınılmaz kaderi ve Tanrı vergisi hakkıdır…
3- Yönetici elit Weber’in tanımladığı şekliyle Protestan Ahlakını benimsemiştir. Beyaz, Anglosakson, Protestan ağırlıklı olan bu yönetici elit kendinden olmayanlara ancak ve ancak kendi çıkarlarına hizmet ettikleri zaman kıymet verir. ABD dışındaki dünya, Amerikalıların refahı ve mutluluğu için bir araçtan ibarettir. Hatta çoğu zaman Amerikalıların tümünün bile değil, belli bir zümrenin esenliğinin temin edilmesi her şeyin önünde gelir.
 
4- Lincoln gibi başkanlar açıkça reddetse de, birçok Amerikalı siyaset bilimci, kuruculardan Alexander Hamilton’ın ‘seçilmiş hükümdar’ emelinin ABD başkanlarının şahıslarında vücut bulduğunu yazarlar. 1787’de Hamilton yeni devletin seçimle gelecek ve ömür boyu görev yapacak bir kralı olmasını savunmuştu. Bu teklif reddedildi. Ama dörder yıllık dönemlerle seçilmesi öngörülen başkana anayasayla öyle geniş yetkiler verildi ki, ‘seçilmiş kral’ benzetmesi hiçbir zaman demode olmadı.
 
5- Yetkileri itibarıyla ‘kral gibi’ olsa da, Amerikan başkanı bu yetkilerini istediği gibi kullanamaz. Amerikan cumhuriyeti güçler ayrımı ile kontrol ve denge prensiplerinin üzerine oturtulmuştur. Yürütme; Yasama ve Yargı organlarıyla uyum ve denge içinde çalıştığı müddetçe Başkan kendi siyasetini takip edebilir. Çatışma ise bütçesini bile zora sokar.
 
6- ABD’de parti taassubu yoktur; zümre taassubu vardır. Kâğıt üzerinde çok partili, fiiliyatta ise iki partili Amerikan sisteminde yasama organı üyeleri, aynı partiden olsalar da Başkan’ın politikalarına karşı çıkabilirler. Başkanla değil de, başka partilerdekilerle dayanışma içinde olmalarının arkasındaki itici güç, ‘zümre tassubudur’. Kahir ekseriyetle Amerikalı siyasetçi bir ya da birkaç baskı ve çıkar grubunun; bizde yaygın adıyla ‘lobinin’ adamıdır. Mensubu olduğu zümrenin talepleri, Başkan’ınkinden farklı ise ve mezkur zümrenin kendisine yeniden seçilebilmesi için vereceği desteğe muhtaçsa, hiç gözünü kırpmadan Başkan’dan ayrı düşebilir. Bunu da, ‘herkesten evvel seçmenlerine karşı sorumlu olduğu ve onların istekleri doğrultusunda davranması gerektiği’ kılıfına sokar. Herkes böyle yaptığı için de bu davranış iç siyasette garipsenmez, genel kabul görür.
 
7- Komplo teorisi diyenler olsa da, ABD’de bir ‘derin devlet’ varlığının güçlü emareleri mevcuttur. Büyük iş dünyası, yaygın inanç grupları ve ‘açık kader’ itikadı müridanı bürokratlar üçgeninde kurgulanmış bu ‘derin devlet’ müşterek çıkarları doğrultusunda, yeri geldiğinde kendilerine mensup olmayan ABD başkanlarını bile iş yapamaz hâle getirebilir ya da elini kolunu bağlayabilir.
 
8- Sıradan Amerikalının öncelikleriyle, yönetici elitin öncelikleri birbirinden ayrıdır. Sıradan Amerikalı, evladı deniz ötesi bir yerlerde asker değilse, dış politikayla ilgilenmez. Dünyası eyaleti hatta yaşadığı kentle sınırlıdır. Televizyon haberlerinde nadiren dış politika konularına yer verilir. Sıradan Amerikalının coğrafya bilgisi mahduttur. G-8 ülkeleri içinde en dindar halk ABD’dedir. 100 milyondan fazla Amerikalı için kilisedeki rahibin sözleri uluslararası ilişkilere bakışta temel referans noktasıdır.
 
9- ABD’nin içtimai huzurunun istinat direği, ‘istediği kadar tüketebilme özgürlüğüdür’. Amerikalı siyasetçi Amerikan vatandaşının porsiyonunun büyük, benzininin ucuz, çiminin yeşil, danasının besili, mısırının taneli, suyunun buzlu, otobüsünün klimalı, internetinin hızlı, otoyolunun geniş olmasını temin etmekle mükelleftir. Öz kaynakları ne kadar geniş olsa da, tüm dünyanın zenginliklerini kesintisiz ve ucuza ülkeye akıtabilmek önceliklidir.
 
10- Tüketebilmek için üretebilmek ve ürettiğini de satabilmek gerektiğinden, ABD için bütün dünya ya pazar ya da potansiyel pazardır. İşine gelirse ticaretin serbestleşmesini, gelmezse korumacılığı savunur. Japonya’nın limanlarını top zoruyla ticarete açtırmışlığı, Latin Amerika’da ticari üstünlüğünü kaybetmemek için ‘meyve savaşları’ çıkartmışlığı, petrol ayrıcalığının devamı için İran’da hükûmeti devirmişliği vardır.
 
Hobbes bugün yaşasaydı, küresel bir Leviathan için ABD’den başka örnek aramazdı…