Golan Tepeleri ve Trump (24.03.2019) Türkiye Gazetesi

Ülkesinin büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşımasının ardından ABD Başkanı Trump, Orta Doğu denklemini iyice içinden çıkılmaz hâle getirecek bir adım daha attı. Alışmış olduğumuz üzere sosyal medyadan paylaştığı bir mesajda Trump Golan Tepelerinin İsrail’e ait olduğunun artık tanınması gerektiğini savundu.

52 yıl önce, 1967’deki “Altı Gün Savaşı”ndan sonra BM Güvenlik Konseyi -bugün de varlığını devam ettiren- 242 sayılı kararını aldı. Buna göre İsrail işgal ettiği Arap topraklarından çıkacak, İsrail’in Arap komşuları da bu ülkenin güvenli sınırlar içinde yaşamasını kabul edeceklerdi. 1973’te Araplarla İsrail’in bir kez daha savaşmasının ardından bu kez 338 sayılı kararını alan BM Güvenlik Konseyi, 242 sayılı karardaki ifadeleri teyid etti. O günden bugüne BM’nin tüm kararlarında ve raporlarında İsrail’in işgal ettiği Arap toprakları için “işgal altındaki topraklar” tanımı kullanılageldi. Bugün Batı Şeria, Gazze ve Golan Tepeleri bu tanıma dâhildir. Sina Çölü ise Camp David anlaşmalarının ardından İsrail tarafından Mısır’a iade edildiğinden işgal altındaki toprak tanımının dışında kalmıştır.
1993’teki Oslo görüşmeleri ve Washington İlkeler Bildirgesi’nin imzalanmasını takiben İsrail, Batı Şeria ve Gazze’deki bir kısım yetkilerini peyderpey Filistin Otoritesi’ne devretti. Ama işgal altındaki Filistin topraklarındaki mevcudiyetini hiçbir zaman sona erdirmedi. 2000’deki İkinci İntifada sürecinde hem Gazze hem de Batı Şeria’daki hak ihlalleri arttı. 2006’da inşa edilen duvarla işgal altındaki Filistin şehirlerinin birbirleriyle irtibatı tamamen kesilirken, 2009’dan bu yana Gazze tam anlamıyla bir açık hava hapishanesine dönüştürüldü. Doğu Kudüs ise zaten Filistin ile İsrail arasındaki anlaşmaların bir parçası dahi olamadı. Kudüs’ü 1967’de işgal eden İsrail, 1981’de de ilhak ettiğini açıkladı. Şehir ev ve sokak sokak Filistinlilerden arındırılmaya çalışıldı. Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması ve iki devletli çözüm anlayışını terk etmesiyle gayrimeşru ilhakın reddi ABD’nin yeni resmî politikası hâline geldi…
 
Filistin topraklarında bunlar olurken, İsrail’in işgal ettiği Suriye toprağı olan Golan’da yine tümüyle gayrimeşru bir eylemler dizisi sahnelendi. İsrail hükûmetleri 1967’den itibaren bölgeye Yahudileri yerleştirmeye başladı. 1981’de -Batı Şeria gibi- Golan da ilhak edildi. 1990’larda Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Doğu Avrupa’dan İsrail’e göç edenlerin bir bölümü de Golan ve çevresine yerleştirildi. İsrail tipi kooperatif çiftlikler olan “kibbutzlar” tesis edilerek Golan’ın verimli arazisinde zengin bir tarımsal üretim mekanizması kuruldu. Golan’dan doğan tüm tatlı su kaynakları İsrail’in ana isale hattına eklendi. Başka bir ifadeyle, Golan, İsrail’in “can suyu” oldu.
 
Her ne kadar 1991’deki Madrid Orta Doğu Barış Konferansı’ndan sonra İsrail ve Suriye arasında birkaç tur barış görüşmesi yapılsa da mesele Golan’ın geri verilip verilmeyeceği hususunda tıkandı. 3-10 Ocak 2000’de ABD’nin Batı Virginia eyaletinin Shepherdstown kasabasında Başkan Bill Clinton’ın ev sahipliğinde İsrail Başbakanı Ehud Barak ve Suriye Dışişleri Bakanı Faruk el Şara 7 gün boyunca müzakere ettiler. Golan meselesi yüzünden bu yedi gün boyunca birbirlerine bir adım bile yaklaşamadılar. Fakat İsrail içinde Filistinliler ve Suriyelilerle bir an önce barış yapılmasını isteyenlerin sayısında hızlı bir artış yaşanmaktaydı. “Barış İçin Toprak” sözünü sloganlaştıranlar vardı. Buna karşılık, Golan’ın asla geri verilmemesini isteyenler de meydanlarda mitingler düzenliyorlardı. Shepherdstown görüşmelerine bir haftalık kısa bir ara verildi. Ama sonra görüşme belirsiz bir tarihe ertelendi. O yılın haziran ayında Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad öldü. Ağustosta İsrail-Filistin Camp David görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandı. Eylülde ise Ariel Şaron’ın silahlı bir grupla Mescid-i Aksa’yı basmasının ardından İkinci İntifada başladı. 11 Eylül saldırıları, Afganistan ve Irak’ın ABD tarafından işgali, Arafat’ın ölümü, Lübnan Savaşı, Gazze Savaşı, Arap Baharı ve hazanı derken, Suriye ve İsrail bir daha masaya hiç oturmadılar…
 
İsrail, Arap dünyasının karışmasını ve Suriye iç savaşını Golan’daki varlığını perçinlemek için de kullandı. Güvenlik sebebiyle bu stratejik bölgenin mutlaka İsrail’de kalması gerektiğini savunan Başbakan Netanyahu, Trump’ın -hem de genel seçimlerden önce- Golan açıklamasını yapmasından ziyadesiyle memnun oldu.
 
Trump, iki devletli çözümü reddederek, Kudüs’ü başkent sayarak, Filistinlileri Sina Çölü’ne nakletmeyi öngören bir planı hazırlattırarak ve Golan’ın İsrail tarafından ilhakını tanıyarak ABD’deki Musevi lobisinin desteğini tam olarak arkasına almaya çalışıyor. Bu lobinin etkili olduğu medya kuruluşlarının, iç siyasetteki zorluklardan kurtulmasına yardımcı olacağını sanıyor. Fakat içeride o kadar köşeye sıkıştı ki, 2020 başkanlık seçimine kadar dayanabilmesi, Musevi lobisi firesiz destek verse bile çok zor gözüküyor.
 
Diğer yandan, diğer bütün tartışmalı adımları gibi Trump’ın Golan çıkışı da, Orta Doğu’da nihai barış ümidini bilinmezin de ötesinde bir tarihe erteletmekten başka hiçbir işe yaramıyor.