Akdeniz stratejisi (03.02.2019) Türkiye Gazetesi

Vatan deyince çoğumuzun aklına yıllarca ülkemizin karasal bölümü geldi. Hatta ülkemizin haritasını çizmeye kalktığımızda, yine çoğumuz sadece kara sınırlarımızla çevrili bir Türkiye çizdik. Biri bize Türkiye’nin komşularını sorduğunda, en kuzeydoğuda Gürcistan’dan, en kuzeybatıda Bulgaristan’a kadar sekiz kara komşumuzu sayıverdik. İstisnalar dışında hiçbirimizin aklına aslında ülkenin sadece karadan oluşmadığı, deniz alanlarının ve hava sahasının da Türkiye’nin bir parçası olduğu gelmedi…
Vatan denilince Türk toprağı aklımıza geliverirdi de, Türk denizi gelmezdi. Üç tarafı denizlerle çevrili bu nadide ülkenin bizim için aynı zamanda bir ‘Mavi Vatan’ olduğunu ekseriyetle unuturduk…
Bizim bunu unuttuğumuz dönemde, uluslararası hukuka göre anamızın ak sütü gibi bize helal olan Mavi Vatanımızın nimetlerinden istifade etmek için yeterince heveskâr olmamız da engellendi. Aynı denizi paylaştığımız komşularımız, kimi zaman, çoğumuza belletilen vatan algımızın zaten kıyı sınırında bittiğini düşünerek, bazen de uluslararası hukuku kendilerince eğip bükerek ama her zaman sinsice, kurnazca bazı hinlikler peşinde koşup durdular.
Kendilerini ‘mahallenin akıllıları’ zannedenler, Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) deniz yetki alanlarına da yayılan çok geniş bir bölgede kendilerince egemenlik iddia etme cüreti içine girdiler. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Yunanistan, Mısır, İsrail ve Lübnan-Türkiye veya KKTC ile herhangi bir şekilde istişare etme ihtiyacı dahi duymadan Doğu Akdeniz’de, ‘şurası senin, burası benim olsun’ şeklinde bir laubalilikle, birbirleriyle paylaşım anlaşmaları yaparak, doğalgaz arama ruhsat sahaları ilan ederek, birtakım firmalara arama ve sondaj ihaleleri vererek Mavi Vatanımıza göz diktiler.
Türkiye, yıllarca karar alma mekanizmalarımızı felç eden hainlerden arındıkça, uluslararası alandaki haklarını güçlü şekilde savunmaya başladı. İçindeki zehirden kurtulan ordumuz, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtlarında destan yazdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kati talimatıyla sadece kara sınırlarımızın ve egemenlik haklarımızın değil, Akdeniz’deki deniz yetki alanlarımızın da hukuki, siyasi ve askerî unsurlarla savunulması için çok güçlü bir duruş sergilemeye başladık.
Türkiye’nin safralarından kurtulduğunu, sahaya indiğini ve Akdeniz’deki haklarının peşine düştüğünü gözlemleyen sekiz ülkenin enerji bakanları, iki hafta önce Kahire’de Doğu Akdeniz Enerji Forumunu kurduklarını ilan ettiler. Tüm dünyaya da, Türkiye dışındaki Doğu Akdeniz ülkelerinin ‘tam iş birliği içinde’ bölgeyi huzur içinde bir enerji bölgesi hâline getirmek istedikleri mesajını vermeye çalıştılar.
Bu tür oldu-bittilerin peşinde koşanlar acaba Türkiye’nin bütün bu manzarayı sadece seyrettiğini düşünüp, Akdeniz’de diledikleri gibi egemenlikçilik oynayabileceklerini mi zannediyorlar?
KKTC’den aldığı arama ve sondaj ruhsatıyla Akdeniz’de seyreden Barbaros Hayrettin Paşa gemisini, GKRY’nin sözde Münhasır Ekonomik Bölge ilan ettiği parselde bir sabah görenlerin belli ki, paçaları tutuşmuş. Birbirleriyle görüşme üzerine görüşme yapıyorlar. GKRY’de toplanan 5. Güney Avrupa Ülkeleri Zirvesi’nde konuşan Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron bile topa girmiş, Türkiye’nin bu bölgedeki faaliyetlerinden ‘çok endişeli’ olduğunu söylemiş. Yunanistan Başbakanı Çipras da, söz konusu toplantıda görüşülenleri aktarmak üzere Türkiye’ye önümüzdeki hafta bir resmî ziyarette bulunacakmış. Belki de, komşumuzun başbakanı sıfatıyla Çipras bizi Doğu Akdeniz Enerji Forumu’na üye olmaya davet eder. Yoksa, ‘Buralarda fazla dolanırsanız sizi AB’ye almayız’ mı der? Hani şu yıllarca, ‘şunu yapmazsanız, AB’ye zor üye olursunuz’ uyutmacası var ya. Vallahi de billahi de artık bu komikliklere Türkiye’de kargalar bile gülmüyor!
Akdenizli komşularımızın ve Avrupalı ortaklarımızın artık anlaması gereken bir gerçek var: Türkiye için Akdeniz’deki deniz yetki alanları vazgeçilmez niteliktedir. Bir karış vatan toprağını başkasına terk etmeyecek olan Türkiye, bir avuç Mavi Vatan suyuna da kimsenin göz dikmesine izin vermeyecektir.
Akdeniz’de Türkiye’nin ne yapmak istediğini, FETÖ belasını defettikten sonra Türkiye’nin Akdeniz stratejisinde nelerin değiştiğini hâlâ anlamayanlar için üç cümleyle ifade edelim:
Türkiye Akdeniz’de kendisine ait -ilan edilmiş veya henüz ilan edilmemiş- tüm deniz yetki alanlarındaki hukuki ve doğal egemenlik haklarını tıpkı Türkiye’nin kara ülkesini koruduğu gibi koruyacak, Mavi Vatana yapılmış her türlü tecavüze Türk toprağına yapılmış tecavüz gibi mukabele edecektir.
Türkiye, KKTC’nin haklarını, Türkiye’nin hakları gibi koruyacak, hiçbir gücün KKTC’nin Akdeniz zenginliklerindeki payını gasbetmesine izin vermeyecektir.
Dayanağı uluslararası deniz hukukunun özünü oluşturan hakkaniyet ilkesi olan Türkiye, mevcut fuzuli şagil pozisyonlarını terk ederek, samimi bir iyi niyet tavrı içinde Akdeniz’de adil ve hakça bir iş birliği isteyen tüm devletlere de aynı tavırla mukabele edecektir.
Mavi Vatan ne sadece Marmara’dır bize, ne Karadeniz, ne Ege,
Barbarosların hakkı için sahip çıkacağız bizim Akdeniz’e