Türkiye’de tarih konusundaki en kapsamlı bilimsel kongre her dört yılda bir Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bünyesindeki Türk Tarih Kurumu tarafından düzenlenir. Tarih alanında çalışan bilim insanlarımız için bu kongrelerde tebliğ sunmak ve panellerde katılımcı olarak yer almak bir ayrıcalık olarak görülür. Zira Kongre tertip heyetine gönderilen bildiriler farklı alt alanlardaki bilimsel komisyonlarda titizlikle tetkik edildikten sonra Kongre oturumlarına kabul edilirler. Yarın Ankara’da başlayacak ve beş gün sürecek Onsekizinci Türk Tarih Kongresi, Türkiye’den ve dünyanın 29 ülkesinden 800’den fazla tarihçiyi bir araya getirerek bugüne kadarki kongrelerin en yüksek katılımlısı olma özelliğini taşıyor.
İlki 1932’de Atatürk tarafından verilen direktifle düzenlenen tarih kongrelerinde sunulan tebliğlerin tamamı Türk Tarih Kurumu tarafından kitap hâline getirilmiş. Geçmiş kongrelerde dile getirilen görüşlere göz atıldığında 86 yılda Türkiye’de ve dünyada tarihe bakışın nasıl bir değişim gösterdiğini net bir şekilde görebiliyoruz. Onsekizinci Kongre’nin konu başlıkları da, günümüzde tarih disiplininin ne kadar geniş bir ihtisaslaşma alanına yayıldığını gözler önüne seriyor. Türk Kültür ve Medeniyetler Tarihi, Din ve Mezhepler Tarihi, Bilim ve Teknoloji Tarihi, Askerî Tarih, Ayaklanmalar, İsyanlar, Darbeler ve İhtilaller Tarihi, Türk-Ermeni İlişkileri, Tarihçilik, Göç ve İskân, Tarihî Coğrafya, Tarih, Şehir ve Mimari, Göç ve İskân, Roma ve Bizans Tarihi ve Medeniyeti, Selçuklu Tarihi ve Medeniyeti, Osmanlı Tarihi ve Medeniyeti, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Türk Dünyası Tarihi, Türk Dili ve Edebiyatı Tarihi, İktisat Tarihi, Hukuk ve Diplomasi, Arkeoloji, Sanat Tarihi, Vakıflar Tarihi, Hatıralar, Biyografiler, Otobiyografiler ve dünya tarihinin önemli konuları Kongre’deki oturumların alanlarını oluşturuyor…
Böylesine önemli bir Kongre’nin arifesinde tarihin öğrenilmesi ve öğretilmesinin önemi üzerinde durmalıyız. Tarih öğrenmek ne işe yarar? Bu sorunun en klasik cevabı, “tarih öğrenmek bugünü anlamaya ve geleceği tahmin etmeye yardımcı olur” şeklindedir. O hâlde yaşadığı dönemde olup biteni anlamaya gayret eden ve ileriye dönük planlamalar yapmak isteyen herkesin bir ölçüde tarih bilmesi gerekir. Zaten geçmişte de, günümüzde de tarih dersleri dünyadaki tüm ülkelerin eğitim müfredatının ayrılmaz parçasıdır. Tarih eğitimi ile vatandaşlık eğitimi arasında doğrudan bir ilişki mevcuttur. Bilhassa millet bilincinin oluşturulması, sosyolojik alanda müşterek algıların, hassasiyetlerin ve bakış açılarının çoğaltılması ve dünyadaki diğer milletlerle sağlıklı ilişkiler kurulması bakımlarından tarih eğitimi öncelikli bir fonksiyon görmektedir.
Bununla birlikte tarih sadece okulda öğrenilmez. Modern tarih eğitimi metodunda okulun dışındaki imkânların da kullanılmasıyla öğrencilerin tarihi daha etkili biçimde ve severek öğrenmeleri amaçlanmaktadır. Tarihî mekânlara ve ören yerlerine yapılan ziyaretler, müze gezileri, konferanslara ve sergilere iştirak bu imkânlar arasında sayılabilir.
Nitekim Onsekizinci Türk Tarih Kongresi’nde de sadece bilimsel tebliğler yoluyla tarihin çeşitli konularına ışık tutulmayacak, aynı zamanda halkın daha geniş kesimlerinin ilgisini çekebilecek sergilere de yer verilecektir. Dijital olarak sunulacak “100. Yılında Kudüs Kahraman Şehitlerimizin Anısına”, “Bâcıyân-ı Rûm” ve “Hala Sultan” sergilerinin bu kapsamda çok yerinde olduğunu düşünüyorum. Ayrıca Birinci Dünya Savaşı’nın sona erişinin 100. Yılı vesilesiyle dönemin iki olayına da özel bir yer ayırılmış. Kudüs’ün tarihî mekânlarının kara kalem çizimlerinden oluşan bir koleksiyon ve Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı tarafından hazırlanan “Belgelerle Ermeniler Tarafından Yapılan Katliamlar” başlıklı belge ve fotoğraflar da kongre alanında sergilenecek.
Bu yılkı Kongre’de benim önemsediğim iki sergi daha var. Biri Prof. Dr. Sıddık Çalık’ın koleksiyonundan derlenen “Haritalarla Tarihe Yolculuk” sergisi. Bu sergi bizlere, tarihin coğrafyadan ayrı düşünülemeyeceği gerçeğini bir kez daha hatırlatması bakımından çok önemli. Aşağı yukarı 25 yıldır üniversite seviyesinde tarih öğretiyorum. Liseden gelen öğrencilerde karşılaştığım en çarpıcı eksikliklerden biri tarihî bilgilerle coğrafya arasında bir bağlantı kuramamalarıdır. Karlofça Antlaşması’nın tarihini ve maddelerini ezbere bilip de, Karlofça’nın yerini haritada gösteremeyen ya da Halep’i, Musul’u, Kefe’yi, Selanik’i haritada bulmak için dakikalar harcayan öğrencilerimizin sayısı maalesef az değil.
Önemsediğim ikinci sergi ise Semih Karabillioğlu tarafından hazırlanan “Engelsiz Tarih” sergisi. Timurlenk’ten Roosevelt’e, Sultan Yıldırım Bayezid’den Homeros’a kadar birçok tarihe mal olmuş şahsiyetin engellerine rağmen yaptıkları işlerle başarıları bu sergide aktarılıyor.
Tarihi seven ve tarih eğitimine önem veren herkesi Onsekizinci Türk Tarih Kongresi’ne bekliyoruz.