Bu hamle Çin’e (17.06.2018) Türkiye Gazetesi

ABD Başkanı Donald Trump ile Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (Kuzey Kore) Devlet Başkanı Kim Jong-Un arasında 12 Haziran’da Singapur’da yapılan görüşme birçok açıdan tarihî bir nitelik taşıyor. Toplantıda imza altına alınan ortak metinde dört husus öne çıkıyor:

-ABD ve Kuzey Kore yeni ilişkiler kurmayı taahhüt ediyorlar.

-Kore Yarımadasında kalıcı ve istikrarlı bir barış düzeni kurmak için çabalarını birleştireceklerini kaydediyorlar.

-Güney Kore ile imzaladığı Panmunjom Beyannamesi’ne bağlılığını teyid eden Kuzey Kore, Kore Yarımadası’nın nükleer silahlardan tamamen arındırılması için çalışacağına söz veriyor.

-Kore Savaşı’nda tutsak alınan ya da harekât sırasında kaybolan askerlerden geriye kalanları birbirlerine vermeyi taahhüt ediyorlar.

ABD-Kuzey Kore ‘anlaşması’ akla hemen, İran’la Obama döneminde imzalanan nükleer anlaşmadan çekilen Trump’ın, Kuzey Kore ile neden anlaşmaya çalıştığı sorusunu getiriyor. Aslında sorunun cevabı çok basit. İran’ın ispatlanmış herhangi bir nükleer silahı yok ama Kuzey Kore’nin var. Son 20 yıldır hız verdiği nükleer çalışmalar sonucunda Pyongyang hem atom silahları geliştirmeyi başardı hem de nükleer başlık taşıyabilen uzun menzilli füzeleri test etti. Başka bir deyişle, Kuzey Kore’den hissedilen tehdit gerçek ve acilen çözüm bulunması gerekiyor. İran’dan ABD’nin, İsrail’in ve Suudi Arabistan’ın algıladığı tehdit ise nükleer güçle ilgili değil. Dolayısıyla Trump’a göre, Tahran’la imzalanan nükleer anlaşma zaten müşahhas herhangi bir tehlikeyi bertarafa hizmet etmediği gibi, İran yönetiminin Batılı ülkelerle sıcak temaslar kurmasının yolunu açtığı için esasen ABD’nin bölge siyasetini baltalamaktaydı.

Trump-Kim görüşmesi, iki devletin yıllardır devam eden soğukluğunu -şimdilik- gideren sürpriz bir temas olmanın çok ötesinde bir anlam taşıyor ve 2017’de açıklanan ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi’ndeki ana hedefle bire bir örtüşüyor. Washington’ın Pyongyang’a el uzatmasının doğrudan nükleerle ilgisi yok. Bu hamle Beijing’e yönelik akılcı ve tarihten örnek alanlarca hazırlanmış bir hamle.

Singapur Zirvesi’nden bir gün sonra ABD yönetimi Çin Halk Cumhuriyeti’nden ülkesine girecek mallara 50 milyar dolarlık ek gümrük vergisi getirdi. Ertesi gün Çin buna misillemede bulunacağını açıkladı. Amerikan gazeteleri Kim’le anlaşmayı bir günde eskitip, “Çin’le Gümrük Savaşları” başlıklarını atmaya başladılar. Ulusal Güvenlik Stratejisi’nde Trump, Kuzey Kore ve İran’dan da bahsetmekle birlikte, ülkesine asıl tehdidin Çin’den geldiğini kalın harflerle vurgulamıştı. ABD ekonomisinin Çin’e karşı güçlü hâle getirilmesinin birinci öncelikleri olduğunu defalarca dile getirmişti. Batılı müttefiklerini karşısında almak pahasına bu tutumundan vazgeçmemişti. Şimdi bir yandan Çin’e ekonomik bir taarruza geçerken, diğer yandan da 70 yıldır Çin’in himayesinde büyüyen Kuzey Kore’yi kendi yanına çekmek için Kim’e gülücükler yolluyor, dostluk elini uzatıyor.

Geçen haftaya kadar, herhangi bir uluslararası ilişkiler hocasına, “Xi Jinping’in dünyadaki bir numaralı müttefiki kimdir?” diye sorsalar hepsi “Kim’dir” diye cevap verirdi. Trump uzattığı elle, Beijing-Pyongyang ilişkilerini de salladı. Haziran 1950’de Kore Savaşı başladıktan kısa bir süre sonra, BM birlikleri karşısında gerilemeye başlayan Kuzey Kore ordusu, Çin Halk Cumhuriyeti’nin yolladığı 1 milyon ‘gönüllü milis’ sayesinde yok olmaktan kurtulmuştu. Takip eden iki buçuk yıl boyunca Kore Yarımadası’nda Çinli milisler Kuzey Kore birliklerinin destekçisi olmaya devam ettiler. Savaşın bittiği 1953’ten bu yana geçen 65 yıl boyunca da, Çin Kuzey Kore’yi her anlamda destekledi. Kimi zaman açlıktan kurtardı, kimi zaman füze teknolojisi verdi. Çin’le ticaret savaşı başlatan ABD’yle yeni bir sayfa açan Kuzey Kore, Çin’e nankörlük mü ediyor, yoksa bütün bunlar zaten Beijing’in onayıyla yürüyen bir tiyatrodan mı ibaret ileride göreceğiz…

“Trump’ın tarihten aldığı örnek” meselesine gelince, Kuzey Kore’yi Çin’den ayırıp, kendisiyle ilişki kurmaya ikna etme manevrası 1972’de, başka bir Cumhuriyetçi Başkan olan Richard Nixon’un Çin hamlesini çağrıştırıyor. Nixon, komünist Çin’i ilk ziyaret eden ABD başkanı olmuş, böylece zaten ilişkileri kötü olan SSCB ile Çin’in arasını iyice açmıştı. Bu ziyaretten yedi yıl sonra ABD Çin Halk Cumhuriyeti’ni, Çin’in tek ve meşru temsilcisi olarak tanımıştı.

Ama unutmamalıyız ki, Nixon’ın Çin ziyareti yıllar süren bir hazırlık dönemi sonrasında gerçekleşmiş ve net hedeflere yönelik olması hasebiyle Trump’ın Kim’le görüşmesinden önemli ölçüde farklılık arz ediyordu.

Washington-Beijing ilişkileri gerginleştikçe, Trump-Kim ‘anlaşması’nın uygulanabilirliği tehlikeye girecek gibi gözüküyor. Ya da, bir bakarsınız Kim, Xi’yi elinin tersiyle itip, kendisini yeni ‘dostunun’ ekonomik korumasına bırakıverir. Kim bilir!

Ramazan Bayramımızı kutluyor, nice güzel bayramlara ulaşmayı diliyorum.