Kandil Dağı’nı karartmak (10.06.2018) Türkiye Gazetesi

Körfez Savaşı’nın hemen ardından 1991’de Irak’ın kuzeyinde uçuşa yasak bölgenin kurulmasıyla birlikte PKK teröristlerinin bu bölgeye yerleşmeye başladıklarını biliyoruz. Saddam Hüseyin’e bağlı Irak silahlı kuvvetlerinin 36. Paralelin kuzeyindeki faaliyetlerinin ‘Çekiç Güç’ tarafından denetlenmeye başlamasının oluşturduğu otorite boşluğu tüm ayrılıkçı Kürt unsurlar kadar PKK’nın da işine yaramıştı. ABD, Saddam Hüseyin’e karşı KYB ve KDP peşmergelerini siyasi, ekonomik ve askerî  olarak desteklemeye başladığında, PKK’nın bu bölgeye sızmasına da göz yumdu. Zaman zaman aralarında küçük çaplı çatışmalar yaşansa da, peşmerge ile PKK birbirlerine çok ‘bulaşmadılar’…

Bölücü terör örgütünün Irak’ın kuzeyini ana üs olarak seçmeye karar vermesi ise 1990’ların sonuna rastlar. Türkiye’nin baskıları sonucunda PKK elebaşı Öcalan’ın Şam’dan çıkarılmasını takiben, Suriye muhaberatı hem Suriye topraklarında, hem de kendi kontrolü altındaki Bekaa Vadisi’ndeki kamplarda bulunan PKK mensuplarını bu bölgelerden uzaklaştırmaya başladı. Öcalan’ın yakalanıp Türkiye’ye getirilmesinden sonra örgüt Irak topraklarına iyice konuşlandı. Bu dönemde Irak’ın kuzeyindeki yerleşim birimlerinin ve sözde mülteci kamplarının yanı sıra, coğrafi konumu ve topoğrafik özellikleri sebebiyle Kandil Dağı da terör yuvası hâline gelmeye başladı. 1998-2003 yılları arasında terör örgütü Kandil bölgesindeki birçok yerleşim birimini ele geçirdi. 2003’te Saddam Hüseyin rejiminin yıkılmasının ardından ise Kandil tamamen PKK üssü hâline geldi.

Türkiye-Irak sınırına yaklaşık 200 kilometre uzaklıkta bulunan Kandil Dağı, Irak-İran sınırının ise hemen yanı başında. Daha doğru bir ifadeyle dağın zirve noktası ve batı etekleri Irak topraklarındayken, doğu etekleri ise İran’da. Bölgenin kuzeyi Barzani’ye bağlı KYB alanında, batısı ise Talabani’ye bağlı KDP alanında. PKK teröristleri sadece bir sarp alana değil, Kandil bölgesi olarak isimlendirilen 150 kadar köy ve mezraya yayılmış durumda.

Türkiye PKK’nın Irak topraklarındaki varlığına karşı Saddam Hüseyin döneminde de, Saddam’dan sonra da çeşitli defalar terörle mücadele harekâtları gerçekleştirdi. 1985’ten itibaren yürütülen bu operasyonlar ağırlıklı olarak havadan bombardıman şeklinde olmakla birlikte, Türk Silahlı Kuvvetleri zaman zaman Irak topraklarının 50 kilometre içlerine kadar girdi. Söz konusu operasyonların bir bölümünde peşmerge de Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sınırlı destek verdi. Fakat 2003’ten sonra KDP ve KYB’nin, ABD’nin telkinleriyle PKK’ya karşı yürütülen operasyonlarda hareketsiz kalmayı tercih ettiğine şahit olduk.

Kandil Dağı çevresi 20 yıl içinde PKK terör örgütünün ana ini, eğitim alanı, lojistik merkezi ve sığınağı hâline dönüştü. Örgütün elebaşları sıklıkla burada boy gösterdiler, aralarında Türkiye’den gidenlerin de olduğu basın mensuplarıyla Kandil’de röportajlar yaptılar. Terör örgütünün sözde parti kongreleri Kandil’de yapıldı.

PKK’nın kökünün kazınması için Kandil’in temizlenmesi ve bölgenin bir daha terör unsurları tarafından kullanılamayacak şekilde kontrol altına alınması gerekiyor. Bu elbette bir askerî harekâtla mümkün olabilir. Böyle bir harekât için ciddi hazırlıkların sürdüğünü hatta öncü birliklerin Irak sınırından içeriye geçmeye başladıklarını biliyoruz. Askerî konuları uzmanlarına bırakıp, konunun dış ilişkiler tarafına bakalım…

Irak merkezî hükûmetinin, geçmişteki örneklerde de görüldüğü gibi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kendi topraklarında böyle bir harekât gerçekleştirmesine soğuk yaklaşmasını önlemenin yolu, Bağdat için Türkiye’nin dostluğunun, PKK’nın dostluğundan daha önemli olduğunu göstermekten geçiyor. Ilısu Barajı’nın su tutma işlemlerinin bir süre için ertelenmesi, Irak’ta Türkiye’nin güzel bir jesti olarak algılandı. PKK’nın Türkiye için olduğu kadar Irak için de büyük bir tehdit olduğu  görüşünün Bağdat’ta daha fazla taraftar bulması için çalışılmalı.

Barzani, bağımsızlık referandumu sürecinde büyük bir siyasi darbe yedi. Kendisini toparlamaya çalışıyor. Referandum sürecinde arayı açtığı Türkiye ile yeniden sıcak ilişkiler kurmasının, PKK’yla mücadeleye destek olmaktan geçtiğini anlaması zor olmasa gerek.

PKK’nın İran kolu PEJAK da Kandil’i üs olarak kullanıyor. Dolayısıyla bir bölümü İran’a uzanan Kandil’e yapılacak harekâtın bazı safhalarının İran’la koordine edilebilmesi için bir zemin mevcut.

Bölgesel aktörleri iş birliğine ya da hareketsiz kalmaya ikna etmek kadar ABD’nin Kandil harekâtına en azından tepkisiz kalmasını sağlamak da gerekli. Menbiç konusunda Türkiye ile ABD arasında varılan anlaşmanın bir benzerini Kandil konusunda yapmak için diplomatik çabaların yoğunlaştırılması gerekiyor.

20 yıldır Türkiye’nin millî güvenliğine yönelik tehditlerin en önde gelen kaynaklarından olan Kandil Dağı artık karartılmalı.