Siyasi partiler ve Avrupa Birliği (03.06.2018) Türkiye Gazetesi

24 Haziran’da düzenlenecek cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri yaklaşırken, seçimlere katılacak siyasi partiler seçim beyannamelerini kamuoyuyla paylaştılar. Tüm partiler dış politikayla ilgili, görüş ve vaatlerine beyannamelerinde yer verdiler.

Öne çıkan başlıklar ABD, AB, Orta Doğu, Rusya ve Asya-Pasifik coğrafyasıyla ilgili. Bu başlıkların tümü açısından siyasi partilerin görüşlerini bu yazıda karşılaştırmak mümkün değil. Bugün, Türkiye’nin devlet politikası olarak belirlediği AB’ye üyelik sürecine partilerin nasıl yaklaştıklarını özetle sunmaya çalışacağım…

AK Parti’nin seçim beyannamesinde AB’nin stratejik bir hedef olduğu vurgulanırken, bunun Türkiye’nin diğer ülke ve bölgelerle ilişkilerine alternatif değil, bunları tamamlayıcı nitelikte olduğunun altı çiziliyor. Türkiye’nin açılan tüm fasıllara paralel şekilde, kendi çıkarları doğrultusunda AB’yle bütünleşmesini gerçekleştirmek istediğinin dile getirildiği beyannamede, güçlü ve etkili bir ülke olarak AB’ye katılım hedefinin sürdürüldüğü ifadesine yer veriliyor. Böylece AK Parti, yeni dönemde AB’ye üyelik hedefinden vazgeçilebileceği şeklindeki yorumların da doğru olmadığını, 2002’den beri olduğu gibi bundan sonra da Türkiye-AB ilişkilerinin gelişmesi için en güçlü şekilde çalışacaklarını kaydediyor.

CHP de, AB konusunda benzer bir yaklaşım içinde. AB ile bozulan ilişkilerin ve zayıflayan üyelik perspektifinin onarılacağının vadedildiği beyannamede, tam üyelik hedefinin sosyal, demokratik ilkeler ışığında güçlü ve kararlı bir şekilde yeniden tesis edileceği söyleniyor. CHP, AB’nin yeni fasıl açmasını beklemeden reformları sürdüreceklerini belirtiyor. Bu son husus dikkat çekici. Zira Ocak 2009’da Bakanlar Kurulu tarafından yürürlüğe sokulan Türkiye’nin Katılım Süreci İçin Avrupa Birliği Stratejisi adlı belgede dile getirilen “fasılların açılıp açılmadığına bakılmaksızın Türkiye’nin kendi öncelikleri doğrultusunda reformlara devam edeceği” ifadesini teyid edici bir nitelik taşıyor.

MHP’nin seçim beyannamesinde AB ile ilişkilerin bir kimlik ve gelecek sorunu olarak görülmediği ifade edilirken, Türkiye’nin “ne pahasına olursa olsun Avrupa Birliği’nin yörüngesine sürüklenmeye mecbur, mahkum ve muhtaç olmadığı” savunuluyor. Brexit kararı sonrasında giderek “kan kaybeden” AB’nin -rakipleri karşısında- Türkiye’nin desteğine daha çok ihtiyaç duyduğunun vurgulandığı beyannamede, Türkiye’nin millî menfaatlerine, önceliklerine, beklentilerine terörle mücadeleye, Ermenistan, Kıbrıs ve Yunanistan konularındaki hassasiyetlere saygılı olmaları şartıyla MHP’nin AB ile müzakerelerin devamından yana olduğu dile getiriliyor.

AB ile masaya oturulup ilişkilerin yeniden ele alınması gerektiğinin vurgulandığı Saadet Partisi seçim beyannamesinde, AB’nin yıllardır Türkiye’yi oyalamasının arkasında bir kötü niyet olduğu savunuluyor. Saadet Partisi’ne göre Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin kesilmesine gerek bulunmadığı, tam üyeliğin tek hedef olmadığı, ayrıcalıklı ortaklık modelinin de değerlendirilebileceği söyleniyor.

İyi Parti, mevcut tam üyelik perspektifinin karşılıklı çıkarlara hizmet etmediğini savunduğu beyannamesinde, doğru ilişki zemininin oluşturulacağı ve müzakere sürecinde tarafların karşılıklı çıkarlarının temsil edileceğini belirtiyor. Batı ile köklü ve kurumsal ilişkilerinin daha da ileriye taşımayı taahhüt eden İyi Parti, AB ile müzakere sürecini hızlandıracağı görüşünü de dile getiriyor.

Avrupa Birliği’nin insan hakları, yerel demokrasi, güçler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü gibi ilkelerini savunmaya devam edeceklerini iddia eden HDP, “neo-liberal politikalara karşı Avrupa’nın ezilenleriyle ortak mücadeleden” söz ediyor. AB müzakerelerinin ve tam üyelik sürecinin HDP’nin ilkeleri çerçevesinde ele alınacağı vurgulanıyor.