Yunanistan’ın Türkiye ile problemi ne? (27.05.2018) Türkiye Gazetesi

Kalkıp da, “Efendim, bağımsız yargı makamlarının aldığı karardır. Biz devlet sistemimizdeki güçler ayrılığı ilkesi gereğince Yunanistan Danıştayı’nın aldığı karara karışamayız” diye açıklama yapan Yunan Hükûmeti mensuplarına Aristofanes’in kuşları bile gülmesin de ne yapsın? Komşu ve müttefik bir ülkede darbeye teşebbüs ettikten sonra, üniformalı olarak ve silahlı kuvvetlere ait bir helikopterle Yunanistan’a sığınan FETÖ’cü hainlere sığınma hakkı vermek, hukuki değil düpedüz siyasi bir karardır. Yunanistan Hükûmeti, kendi hukuk makamlarının aldığı bu kararı engellemediği için değil, bizzat bu kararın verilmesini temin ettiği için töhmet altındadır.

Bir ülkede, demokratik yollarla gelmiş hükûmeti devirmeye dönük darbe teşebbüsü suçtur. Şayet bu teşebbüs silahlı bir terör örgütü tarafından planlanıp icraya koyulmuşsa, suçun mahiyeti değişir; fiil terör suçu hâline gelir. Darbecilere ve teröristlere karşı tutum sergilemek her hukuk devletinin görevidir. Eğer o ülke demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarına saygıyı temel alan ve bu ilkeleri kurucu antlaşmalarına derceden, Avrupa Konseyi, NATO, AGİT ve Avrupa Birliği’nin üyesiyse, darbe teşebbüsüne ve terörizme karşı durmak bir sorumluluk olmanın ötesine geçer; zorunluluk hâline gelir.

Yunanistan, 16 Temmuz 2016 sabahından itibaren darbeci teröristler hakkında takındığı tavırla, hem müttefik ve komşu bir ülkeyle ilişkilerindeki güven duygusunu zedelemiş hem de mensubu olduğu uluslararası örgütlerin felsefesine sırtını dönmüştür.

Yunanistan 1960’ların başından itibaren Türkiye’yi hedef alan birçok terör örgütünün hamisi, finansörü hatta eğiticisi olmuştur. Türk ve Amerikan vatandaşlarına karşı terör saldırıları gerçekleştiren “17 Kasım” terör örgütünün, Yunan derin devletiyle ilişkileri 2000’lerde ortaya çıkmıştır. Yunan istihbarat servisinin ASALA terör örgütüne sağlamış olduğu lojistik destek delilleriyle ortaya konulmuştur. PKK terör örgütü militanlarının Yunanistan’daki Lavrion Mülteci Kampı’nda nasıl silahlı eğitime tabi tutuldukları örgütün elebaşının itiraflarında yer almaktadır. Yunan istihbaratının Öcalan’ın -Türkiye’ye getirilmeden evvelki- kısa turnesindeki rolü Atina’da bakanların istifasıyla sonuçlanan bir siyasi depreme yol açmıştır. Yunanistan’ın kabarık dosyasına göz attığımızda, bugün FETÖ ve DHKP-C teröristlerini Türkiye’ye iade etmeyen hatta onlara iltica hakkı verenlere şaşırmamak gerekir. Şaşırtıcı olan terörizmle bu kadar içli dışlı olan bir ülkenin hâlen nasıl Avrupa’nın önde gelen uluslararası yapılarında ‘muteber’ üye rolü oynamasına müsaade edildiğidir!..

O zaman akıllara, Yunanistan’ın terörizme verdiği desteğin perde gerisinde daha güçlü başka ülkelerin olup olmadığı sorusu haklı olarak gelmektedir. Başka bir deyişle, Atina başkalarının tetikçiliğini mi yapmaktadır?

Bu soruya cevap verebilmek için yine geçmişe bakmakta yarar var. 1981’de AB’ye üye olduğu andan itibaren Yunanistan Türkiye ile ikili meselelerini örgütün organlarına taşımıştır. Türkiye’nin 1987’deki tam üyelik başvurusunu takiben çıkarttığı suni krizlerle yıllarca üyeliğin yolunu tıkayan Yunanistan’ı meydana salanlar aslında ‘tavşana kaç, tazıya tut’ demeyi âdet edinen bazı Avrupa ülkelerinden başkaları değildir. Bilhassa Alman hükûmetlerinin 1990’ların başından itibaren Yunanistan üzerindeki etkisi giderek artmış, 2008’deki mali krizin ardından Atina, ancak Berlin’in kanatları altında AB’deki varlığını sürdürebilen himaye altında bir ülkeye dönüşmüştür. Bugün Yunanistan’ın FETÖ ve DHKP-C’yle ilgili siyasetinin Almanya’nınkiyle bire bir örtüşmesi tesadüf değildir. Almanya’da da bu terör örgütlerinin ve PKK başta olmak üzere Türkiye’yi hedef alan neredeyse tüm terörist unsurların mensuplarının ellerini kollarını sallayarak gezdikleri, gösteriler yaptıkları ve haraç topladıkları bir gerçektir.

Önümüzdeki dönemde de, Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı tutumunun Almanya’ya endeksli şekilde oluşacağını tahmin etmek güç değildir…