AB’nin anahtarı artık Yunanistan’da değil (03.12.2017) Türkiye Gazetesi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan önümüzdeki hafta Yunanistan’ı ziyaret edecek. Bu ziyaret Türkiye Cumhuriyeti’nin 3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın 1952’deki Yunanistan ziyaretinden sonra, cumhurbaşkanı seviyesindeki ilk ziyaret olma özelliğini taşıyor. Muhatabı Yunanistan Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopoulos’un yetki ve sorumlulukları dikkate alındığında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu ziyaret sırasındaki asıl muhatabının Başbakan Aleksis Çipras olması gerekir. Yine de, Türkiye’ye gelen ilk ve tek Yunanistan cumhurbaşkanı olması hasebiyle Pavlopoulos’un da ikili ilişkilerde sembolik bir yeri var.

Eskiden Yunanistan ve Türkiye yetkilileri karşılıklı olarak birbirlerini ziyaret ettiklerinde iki ülke basını da gündemin ön sıralarına Avrupa Birliği ile ilişkiler konusunu yerleştirirdi. Zira Türkiye’nin AB’ye girişinin Yunanistan tarafından engellendiği, dolayısıyla ‘AB kapısının anahtarının Atina’da olduğu’ yorumları yapılırdı. Hatta 1999 Marmara Depreminden sonra -diğer onlarca ülkenin yanında- Yunanistan’ın da Türkiye’ye insani yardım göndermesi, iki ülke arasında bahar havasının başlaması olarak nitelendirilmekteydi. AB uzmanları Türkiye’nin 1999’da Avrupa Birliği’ne aday ülke ilan edilmesini ve 2004’te katılım müzakerelerinin başlamasını, Yunanistan’la başladığı iddia edilen bu ‘bahar havasıyla’ izah etmeye pek bayılırlardı. İki ülkenin eski dışişleri bakanları müteveffa İsmail Cem ile Yorgo Papandreau’nun Sisam adasında birlikte evvela sirtaki oynayıp ardından halay çekmeleri, o zamanlar, iki ülke arasında her şeyin yolunda olmasının göstergesi olarak yorumlanırdı. ‘Ankara-Atina hattında bir sorun kalmadığına göre, Türkiye yakın gelecekte AB’ye girebilirdi.’ Ama öyle olmadı.

Aslında AB’de kimsenin Yunanistan’a kulak verdiği falan yoktu. Türkiye’nin önündeki asıl engel Almanya, Fransa ve Avusturya’ydı. 1990’larda Yunanistan arada bir Fransızlar veya Almanlar tarafından Türkiye’nin önüne sürülür, iki ülke arasındaki gerilim Türkiye’nin AB üyeliğinin önündeki asıl engel olarak yansıtılırdı. Yunan hükûmetleri de akıllarınca bundan istifade etmeye çalışır, Kıbrıs ve Ege konularında olmayacak taleplerde bulunarak, Türkiye’nin bu talepleri yerine getirmemesi hâlinde AB’ye girmeyeceğini söyler dururlardı.

2008’den bu yana derin ekonomik krizin pençesinden tam olarak kurtulamayan Yunanistan’ın AB karar alma mekanizmalarındaki ağırlığı ve itibarı tarihindeki en düşük seviyelerde dolaşıyor. Zaten Türkiye-AB müzakereleri de uzun bir süredir mefluç. Böyle olunca da, iki ülke arasındaki ilişkilerde AB’nin artık bir konu olmaktan çıkarılmasının vakti çoktan geldi de geçiyor.

Diğer yandan, yıllarca AB konusu ikili ilişkileri meşgul ettiğinden, tarafların çözmek yerine halının altına süpürmeyi tercih ettikleri bazı büyük sorunlar varlıklarını sürdürüyor. Önümüzdeki 20-25 yıl Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyelik ihtimali bulunmadığından, Yunanistan’la ikili sorunları AB parantezine sokmanın da hiçbir manası bulunmuyor. Mesela, devasa Ege sorunlarının çözümü için artık bir diplomatik müzakere zemininin kurulmasının zamanı geldi. Kıta sahanlığı, karasuları, hava sahası, kuzey Ege adalarının silahlardan arındırılması, Türkiye’nin burnunun dibindeki adacık ve kayalıkların aidiyeti gibi önemli sorunları daha ne kadar süre halının altında tutabiliriz? Bu ziyaretin gündeminde de, ticaret, ulaştırma ve kültürel ilişkiler var.

Yıllar önce ifade etmiştim. Yeri gelmişken  tekrar edeyim. Ege sorunları ancak iki ülkenin Ege’deki enerji kaynakları üzerinde iş birliği yapmasıyla çözülebilir. Şayet Türkiye ve Yunanistan, Avrupa Kömür ve Çelik Birliği’ne benzeyen yapıda bir ‘Ege Hidrokarbon Kaynakları Birliği’ kursalar, Ege’deki enerji kaynaklarını birlikte çıkartmaya, işlemeye ve nakletmeye girişseler, diğer sorunlar kendiliğinden önemsizleşir. Muhtemelen böyle bir iş birliğine başta Rusya olmak üzere birçok ülke de dahil olmak isteyecektir.  

Batı Trakya Türkleri de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yunanistan gezisini dört gözle bekliyorlar. Daha evvel Başbakan olarak gittiği Batı Trakya’yı bu kez Cumhurbaşkanı olarak ziyaret etmesi, başta seçilmiş müftü meselesi ve Türkçe eğitim konuları olmak üzere birçok problemle boğuşan Türklere büyük bir moral kaynağı olacaktır.