Türkiye’nin beka sorunu hâline gelen Suriye’nin kuzeyinden algıladığı terör tehdidine karşı aldığı tedbirlerin uluslararası hukukta güçlü bir karşılığı var. Meşru müdafaa hakkı, başta Birleşmiş Milletler Antlaşması olmak üzere konuyla ilgili tüm uluslararası hukuk metinlerinde “kuvvet kullanma yasağının” en önemli istisnası olarak sayılıyor. Meşru müdafaa, sadece silahlı saldırı gerçekleştiğinde başvurulan bir hak değil. Şayet tehdit büyük, yakın ve öngörülebilir nitelikteyse, her devletin söz konusu tehdidi bertaraf etmeye matuf önleyici meşru müdafaa önlemleri almaya hakkı bulunuyor.
Sınırımızın hemen ötesinde silahlandırılmış on binlerce terör örgütü mensubu Türkiye için büyük, yakın ve öngörülebilir bir tehdit oluşturuyor. PKK terör örgütüyle organik bağı resmî raporlar, bilimsel çalışmalar ve inkâr edilemez delillerle ispat edilmiş olan YPG terör örgütü Türkiye için son derece ciddi bir tehdit hâline gelmiş durumda.
İki yılı aşkın bir süredir Ankara tarafından defalarca dile getirilen rahatsızlıklara rağmen Washington YPG’ye silah vermeye devam etti; teröristleri eğitti ve nihayet bu Amerikan sertifikalı teröristleri “Kuzey Ordusu” ilan ediverdi.
Suriye’nin kuzeyinde olanlar, Türk-Amerikan ittifakı için en son turnusol testine dönüştü. Zaten birçok başka konu sebebiyle problem dolu bir görüntü arz eden ikili ilişkiler bugün tarihindeki en önemli krizin eşiğine gelmiş durumda. Türkiye’nin beka sorunu olarak algıladığı bir konuda bu denli pervasızca hareket eden ABD’ye müttefik denilir mi?
İttifaklar iki türlü olur. İlki, iki veya daha çok ülkenin belli bir dönem boyunca, ortak bir tehdidi ortadan kaldırmaya dönük olarak bir araya geldikleri birlikteliklerdir. Umumiyetle savaşlar esnasında kurulan ittifaklar böyledir. İkincisi ise ortak siyasi, ekonomik ve askerî amaçlar için tesis edilen ittifaklardır. NATO bu ikinci tür ittifaklar için verilebilecek en “başarılı” örnektir. İkinci Dünya Savaşı ertesinden bugüne, Türkiye ile ABD arasındaki müttefiklik ilişkisi sadece NATO bünyesinde işlev gören bir etkileşim olmanın ötesine geçmiş, taraflar arasında yapılan çok sayıda anlaşmayla NATO görevlerinin ve teşkilatın coğrafi alanının dışında da işleyen çok yönlü bir iş birliği mekanizması oluşturulmuştur. Buna stratejik ittifak yakıştırması bile yapılmıştı.
Bugün Türkiye’nin ABD ile, hem NATO içindeki hem de ikili düzeydeki ittifak ilişkisi çatırdamaktadır.
Çünkü ittifak, ortak tehdit algısına dayanır. Türkiye’nin tehdit olarak algıladığı teröristleri ABD beslemektedir.
Çünkü ittifak, karşılıklı güvene dayanır. ABD geziden, FETÖ’ye ve PYD’ye kadar yaptıklarıyla Türkiye’de kendine olan güveni sıfırlamıştır.
Çünkü ittifak, müttefiklerin birbirlerine isteyerek zarar vermeyecekleri ön kabulüne dayanır. ABD Türkiye’ye taammüden zarar vermektedir. DEAŞ Suriye’den temizlenmesine rağmen ABD ile PYD/YPG teröristleri arasındaki iş birliği devam etmektedir.
Çünkü ittifak, müttefikinin görüşünü almadan onunla ilgili bir konuda adım atmamayı gerektirir. Washington Ankara’yla en ufak bir görüş alışverişi ihtiyacı duymadan Suriye’nin kuzeyinde bir “ordu” kurmaya girişmiştir.
Tabloda zerre kadar belirsizlik bulunmuyor. ABD yönetimi bilerek ve isteyerek Türk-Amerikan ittifakının köküne kibrit suyu döküyor.