Gümrük Birliği Diplomasisi (20.08.2017) Türkiye Gazetesi

Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Türkiye-AB Gümrük Birliği hakkındaki açıklaması basın organlarında farklı tercümelerle yer aldı. Merkel’in ağzından, bazı haberlerde ‘Türkiye ile Gümrük Birliğini sona erdireceğiz’, bazılarında ‘Türkiye ile Gümrük Birliği güncellemesine devam etmeyeceğiz’, bazılarında ise ‘Türkiye ile Gümrük Birliği anlaşmasını şimdilik genişletmeyeceğiz ve güncellemeyeceğiz’ ifadelerine yer verildi. Deutsche Welle’ye göre Merkel’in sarf ettiği cümle tam olarak şöyle: ‘Türkiye’yle Gümrük Birliği’nin genişletilmesini hayata geçirmeyeceğiz.’

Genel seçim günü hızla yaklaşırken Türkiye’nin Almanya siyasetinin -daha önce de olduğu gibi- bir ‘oy devşirme konusuna’ dönüştürüleceğini zaten biliyorduk. Bilhassa yılbaşından bu yana iktidar ve muhalefet partileri Türkiye’ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a vurarak oy alma yarışına girişmişlerdi. Merkel’in açıklaması bu serinin son halkasını oluşturuyor. Seçim bitince herkes şapkasını önüne alıp Türkiye ile ilişkiler konusunu maalesef eski hâline döndüremeyecek. Türkiye’nin demokratik yollarla seçilmiş cumhurbaşkanını ve hükûmetini yıpratmaya çalışırken ve demokrasiye kasteden darbecilerle teröristlere barınak sağlarken, bu türden sözlerin Türkiye’de meydana getirdiği hissiyatın, Almanya seçimlerinden sonra kolay kolay rayına oturtulamayacak ciddi bir tahribata sebep olduğu aşikâr.

Hâlbuki Türkiye, Gümrük Birliği’nin güncellenmesini teklif ederken AB’ye üç hususu yazılı olmayan şekilde ama net olarak işaret ediyordu:

Birincisi Ankara, AB ülkelerinin neredeyse tamamında tam üyeliğe karşı bir tutumun varlığının farkında olduğunu, üyeliğin gerçekleşmesi bir yana müzakerelerin hızlanmasının dahi mümkün olmadığını bildiğini Brüksel’e ima etmekteydi.

İkincisi, AB’nin Türkiye, Türkiye’nin ise AB için tamamen kaybedilmemesi gereken birer ortak olduğunun bilinciyle Ankara’nın Brüksel’e verdiği mesaj, tam üyelik olmasa dahi AB ile ilişkilerin kazan-kazan anlayışı içinde sürdürülmesinde kararlı olduğu vurgulanmaktaydı.

Üçüncüsü ise, hâlihazırdaki uygulanışıyla sıradan bir serbest ticaret anlaşmasının bile gerisine düşen Gümrük Birliği’nin karşılıklı çıkarlar dikkate alınarak güncellenmesinin, gelecekte çok daha sağlıklı bir ilişki kurulabilmesinin ön şartı olduğunun altı çizilmekteydi.

Hasılı Türkiye AB’ye, ‘Meseleye realist perspektiften bakıyorum. Beni üye olarak almayacağını biliyorum. Daha fazla oyalanmak da istemiyorum. Elimizdeki tek işlevsel araç olan Gümrük Birliği demode oldu ve benim çıkarlarıma zarar veriyor. Bunu birlikte güncelleyelim. Daha çağdaş bir yapıya kavuşturalım. İlişkilerimizi sancılı üyelik/müzakere sürecinin gölgesinden kurtaralım. Eşit iki ortak olarak halklarımızın çıkarları doğrultusunda, duygusallıktan uzak, profesyonel bir ilişki kuralım’ çağrısında bulunmaktaydı.

Türkiye, müzakerelerin içine düştüğü tıkanıklıktan çıkış reçetesini masaya koymaktaydı. Aklı başında her Avrupalı liderin altına imza atacağı bir reçeteydi bu. Uzun yıllardır başbakanlık koltuğunda oturmayı başararak, siyasi zekâsını ispat eden Merkel’in bu teklifi dahi reddederken sadece seçimi kazanmaya odaklanmış olduğunu sanıyorum.

Gümrük Birliği’nin güncellenmesi teklifine karşı çıkanlar, aslında diplomatik pazarlık masasına oturmaya hazır olduklarını göstermeye çalışıyorlar. ‘Tamam, gelin Gümrük Birliği’ni güncellemeye koyulalım’ diyerek, Türkiye’nin tüm talepleri üzerinde pazarlığa hazır oldukları izlenimini vermek yerine, bu işin o kadar da kolay olmadığını, güncellemenin ne şekilde olacağına kendilerinin karar vereceğini, direksiyonda AB tarafının oturduğunu hissettirmeye çalışıyorlar. Güncelleme hamlesiyle inisiyatifi ele geçiren Türkiye’den bu üstünlüğü geri almak istiyorlar.

Merkel ve destekçilerinin bu diplomatik oyunla ulaşmaya çalıştıkları 3 hedef var:

1- Türkiye’yi, tam üyelik talebinden ve vize muafiyeti dâhil tüm kazanılmış haklarından tamamen vazgeçtiğini, sadece güncellenmiş Gümrük Birliği’ne razı olduğunu ifade etmeye zorlamak.

2- Türkiye’nin derhal başlamak istediği güncelleme pazarlığına mümkün olduğunca geç başlayarak, AB üyelerinin ortak bir tutum belirleyebilmesi için zaman kazanmak.

3- AB ile ilişkilerin belirsiz bir döneme girdiği izlenimini tetikleyerek, Türk ekonomisini kırılgan hâle getirip, güncelleme pazarlığı başladığında Brüksel’in telkinlerine itaatkâr hâle getirmek.

Türkiye’nin Gümrük Birliği’ni arzu ettiği şekilde güncelleyebilmesi, bu manevralara soğukkanlı ve sofistike karşılıklar vermesiyle mümkün olacak. Ankara’nın Merkel’e ilk tepkileri bu yolda olduğumuzu gösteriyor.