Akdeniz Türkiye’nin enerji stratejisi için çok önemli (13.08.2017) Türkiye Gazetesi

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak müjdeyi Perşembe günü verdi: “Türkiye kendi sondaj gemisiyle bu yıl bitmeden Akdeniz’de sondaja başlayacak…” Bu açıklamanın en az üç sebeple hepimizi heyecanlandırması lazım.
Birincisi, Millî Enerji Stratejisi’nin başarısı için en şart olan, kendi kaynaklarımızla arama, çıkarma ve nakil işlemlerini gerçekleştirme potansiyelimizin varlığının tescilidir. Türkiye’nin kendisine ait gemilerle denizlerde hidrokarbon rezervleri aramaya girişecek olması, Doğu Akdeniz’deki enerji denkleminin yeniden kurgulanmasına yol açacaktır. Hâlen bölgede hidrokarbon rezervlerine ulaşmış olan İsrail ve GKRY ürettikleri gazı Avrupa’ya en ekonomik şekilde nasıl nakledeceklerini tartışadursunlar, Türkiye’nin muhtemel keşifleriyle Avrupa’ya en yakın ve ucuz nakil hattının neresi olduğu, uygulamada kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Bölgedeki diğer üreticiler de bu hatta eklemlenmenin yollarını arayacaktır. Başka bir deyişle, Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının nakil güzergâhını ve nakliye kurallarını Türkiye tespit edecektir.
İkincisi, arama faaliyetlerinin Türkiye’nin karasuları dışındaki bölgede de yapılacak olmasıdır. Bu alanın bir bölümü uluslararası sular olarak nitelendirilen bölgedir. Ama daha önce ‘Diplomatik Muhakeme’de defalarca yazdığım gibi, arama yapılacak alan aynı zamanda Türkiye’nin doğal Münhasır Ekonomik Bölgesidir. Bu hususa aşağıda yeniden değineceğim…
Bakan Albayrak’ın açıklamasından heyecan duymamızın üçüncü sebebi ise Türkiye’nin kendi gemilerinin yanı sıra, başkalarıyla iş birliği hâlinde de arama, kazma ve çıkarma faaliyetinde bulunacağının açıklanmasıdır. Hâlen İtalya’nın ENI, İngiltere’nin BP ve ABD’nin Nobel firmaları bölgede faaliyet göstermektedir. Türkiye ile iş birliğine hazır birçok firmanın sırada beklediğini biliyoruz. Bunlar arasında Rusya ve Güney Kore firmaları şimdilik öne çıkıyor. Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin kimi enerji partneri olarak seçeceği -bölgedeki çok büyük potansiyel dikkate alındığında- sadece bölgesel değil, küresel enerji politikasına da etki edecek bir mahiyet arz etmektedir.
Günümüzde enerji politikası, dış politikanın araçlarından biri olmaktan çıkmış, büyük devletlerin millî güvenlik siyasetinin merkezine oturtulmuştur. Türkiye’de de son dönemde benzeri bir eğilimin ortaya çıktığını görmek memnuniyet vericidir. Dış politika, savunma ve ekonomi alanları ile iç içe geçmiş, millî-bütüncül-sonuç odaklı bir enerji politikasının başarıya ulaşması her şeyden evvel ülkenin kendi kaynaklarından azami istifadeyle mümkün olabilir. Enerji Bakanlığı’nın Türkiye’deki geleneksel ve yenilenebilir enerji kaynaklarının tamamını kullanıma sokmak için yoğun bir çaba içinde olduğu ortadadır. Bu çabanın karasal kaynakların yanı sıra, bugüne kadar ekseriyetle ihmal edilmiş deniz kaynaklarına doğru da yoğunlaşmaya başlaması geleceğe dönük ümitleri yeşertmektedir.
Türkiye’nin enerji stratejisinin Akdeniz’e yönelik hedeflerine başarıyla ulaşabilmesinin olmazsa olmaz şartı, Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge ilan edilmesidir.
Türkiye’nin 1986’da Karadeniz’de ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölge, bu alanda gerçekleştirdiğimiz hidrokarbon rezervleri arama, sondaj ve çıkarma faaliyetlerini hukuksal açıdan kolaylaştırmaktadır. Aynı şeyin Akdeniz’de de yapılması gereklidir. İsrail, Mısır, Lübnan ve GKRY’nin kendi Münhasır Ekonomik Bölgelerini Akdeniz’de ilan ettikleri, hatta kendi aralarında ekonomik bölge sınırlandırma anlaşmaları yaparak, yasama organlarında onayladıkları bir ortamda, Türkiye’nin bu adımı hâlâ atmamış olmasının izahı kabil değildir. Türkiye’nin 1982 tarihli BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne taraf olmadığı, Münhasır Ekonomik Bölge’nin de orada tanımlandığı, dolayısıyla Türkiye’nin taraf olmadığı sözleşmeden kaynaklanan bir hakkı kullanamayacağı iddiasının geçerliliği yoktur. Öyle olsaydı, Karadeniz’de Münhasır Ekonomik Bölgemizi nasıl ilan edecektik?
Sayın Albayrak’tan istirhamım, Akdeniz’de sondaj çalışmalarına başlamadan önce mümkün olan en geniş deniz sahasında Münhasır Ekonomik Bölge’nin ilan edilmesi için gerekli Bakanlar Kurulu Kararına öncülük etmesidir. Bu yapılmadığı takdirde, gemilerimiz kendi sularımızda dolaşacaklar, bizim uluslararası sular dediğimiz alana geçmeye çalıştıklarında ise karşılarında, o alanın kendi Münhasır Ekonomik Bölgesi olduğunu iddia eden devletlerin engelleme girişimlerini bulacaklardır. Bu ise gereksiz vakit kaybına yol açacaktır.
Unutmayalım ki, Doğu Akdeniz’e en uzun kıyı uzunluğuna sahip olan Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölgesi, diğerlerine nazaran en geniş alanı oluşturacaktır. Bu ise sadece arama, sondaj ve üretim için değil, başka ülkelerin kendi kaynaklarını Avrupa’ya ulaştırmaları için Türkiye’nin alanından geçmelerini zorunlu hâle getirecektir.