YİNE ALMANYA (23.07.2017) Türkiye Gazetesi

Almanya Hükûmetinin ve üst düzey bazı Alman devlet görevlilerinin Türkiye’ye yönelik ifadeleri, Türkiye karşıtlığının bu ülkede hangi seviyelere kadar taşındığını açıkça gösteriyor. Bazı “uzmanlar” Almanya Dışişleri Bakanı’nın Türkiye’yi hedef alan sözlerini, 1964’te ABD Başkanı’nın Türkiye Başbakanı’na yolladığı Johnson Mektubu’yla mukayese ediyor. Diyorlar ki “Almanların tavrı, Johnson Mektubu’ndan bile ağır.” Daha da ileriye gidip, bu muamelenin ortaya çıkmasına Türkiye’nin zemin hazırladığını savunan densizler de var.

Türkiye eski Türkiye değil. 1964’te ABD’den aldığı ültimatoma dönemin başbakanı bir mektupla cevap vermişti vermesine ama Washington’un restini görememiş, Kıbrıs’a askerî bir harekâta girişmekten vazgeçmişti. Türkiye ancak 10 yıl sonra, Ada’daki Türk varlığı yok edilme tehdidiyle yüz yüze geldiğinde 20 Temmuz 1974’te Barış Harekâtı’nı gerçekleştirmişti. Bu vesileyle Barış Harekatı’nın 43. Yıl dönümünde, Kıbrıs Türkü’nün varlığını korumak için canını veren şehitlerimizi rahmetle yâd ediyorum.

Berlin’deki Türk Büyükelçisi Almanya Dışişleri Bakanlığı’na çağrılıp kendisine bir nota verildikten sonra Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel diyor ki, “Türkiye politikasını yeniden düzenlememiz gerekiyor. Kimsenin hukuki güvencesinin olmadığı bir ülkeye yatırım yapılması tavsiyesinde bulunamayız. Bundan dolayı federal hükûmetin Alman yatırımlarının gerçekleştirilmesi konusunda nasıl garanti vereceğini göremiyorum.” Ardından ekliyor: “Türkiye’ye yönelik seyahat uyarısını da sertleştireceğiz.”

Yani Almanya kendi vatandaşlarına “Türkiye’ye yatırım yapmayın; Türkiye’ye gitmeyin” diyor. Peki neden?

Kestirmeden cevaplayıp, “çünkü Almanya’da genel seçimler yaklaşıyor. Türkiye karşıtlığı sayesinde hükûmet, iktidarını korumak istiyor” demek tek başına doğru değil. Almanya’da seçim hiç bitmiyor ki. Bilhassa 2013’ten bu yana bu ülkede zirveye tırmanan açıktan Türk düşmanlığı sadece iç siyasi dengelerle açıklanamaz. Dahası birkaç aklıselim sahibi siyasetçi dışında neredeyse Almanya’daki tüm siyasi partiler koro hâlinde Türkiye’yi hedef alıyorlar. Türkiye karşıtlığı planlı bir devlet operasyonuyla neredeyse Almanya’da legal siyaset yapabilmenin fabrika ayarı hâline getirilmiş durumda. Dolayısıyla, bu sistematik anti-Türk ve anti-Erdoğan kampanya birkaç siyasi partiye, birkaç siyasetçiye hasredilebilecek bir husus olmaktan çıkmıştır. Almanya’daki Türk ve Erdoğan düşmanlığının merkezinde Alman devlet aygıtı yer almaktadır.

Gezi olaylarını bütün güçleriyle kışkırttılar. Kobani olaylarında etkili medya desteği verdiler. 17/25 Aralık kumpasına siyasi mesajlarla kol kanat gerdiler. 15 Temmuz ihanetine karışan FETÖ mensuplarına barınma imkânı sağladılar. Bölücü terör örgütü PKK’nın –Alman yasalarına göre yasa dışı olmasına rağmen- ülkenin her yerindeki faaliyetlerine göz yumdular. Buna mukabil, anayasa referandumu sürecinde Almanya’daki vatandaşlarla bir araya gelmek isteyen Türk devlet adamlarına ve siyasetçilere her türlü engeli çıkardılar…

Almanya’nın devlet politikası hâline getirdiği bu yaklaşımın en önemli sebebi, bu ülkenin Türkiye ile Balkanlar’dan Kafkasya’ya, Orta Doğu’dan Afrika’ya uzanan geniş bir coğrafyada giriştiği rekabet. Almanya Türkiye’yi kendi çıkarlarının önündeki en önemli rakiplerden biri olarak görüyor. Bundan dolayı Almanya; Türkiye’nin demokratik yollarla seçilmiş meşru hükûmetini hedef alan her türlü açık veya gizli melunluğu destekliyor, Türkiye’nin toprak bütünlüğüne kastedenlerin sırtını sıvazlıyor, Türkiye’nin güneydeki ekonomik hinterlandında bağımsız bir Kürt devleti kurulmasını arzu ediyor, kendi topraklarındaki Türkleri de etnik, mezhepsel ve ideolojik temelde bölmeyi öncelikli devlet politikası hâline getiriyor.

Almanya’nın gerçek çıkarının Türkiye ile dost kalmak olduğunu bilen bir avuç akil Alman siyasetçinin sesi bugün cılız çıkıyor. Görünen o ki, haklı ama cılız haykırışlar, Türkiye’yi saplantı hâline getirmiş hastalıklı düşünce sahiplerine ulaşmıyor.