Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın ABD Başkanı Donald Trump’la görüşmesinden bir gün önce İslami Direniş Örgütü’nün (HAMAS) askerî kanat sorumlusu Halid Meşal örgütün yeni siyasi misakını ilan etti. Belge hem kullanılan dil hem de Filistin meselesinin geleceğine ilişkin olarak HAMAS’ın geçmiş dönemdeki politikalarından önemli farklılıklar gösteriyor. En önemli yenilik, örgütün İsrail’e bakışıyla ilgili.
HAMAS İsrail’in varlığını tanımaktan söz etmiyor. Fakat, kuruluşundan bu yana dile getirdiğinin aksine “İsrail yok edilene kadar mücadele etmekten” de söz etmiyor. Esasen bu ifade, HAMAS ile Filistin Millî Kurtuluş Hareketi (FETİH) arasındaki en önemli ayrışmanın çıkış noktasını teşkil ediyordu. 1991’deki Madrid Orta Doğu Barış Konferansı’ndan sonra Oslo’da yürütülen -merkezinde FETİH’in yer aldığı- Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile İsrail arasındaki görüşmeler de bu ifade sebebiyle tıkanmıştı. Dönemin FKÖ lideri Yaser Arafat ile dönemin İsrail Başbakanı İzak Rabin arasındaki uzun telefon görüşmesi neticesinde FKÖ misakından “İsrail yok edilene kadar mücadeleye devam edileceği” ibaresinin çıkartılması, karşılığında da İsrail’in FKÖ’yü “Filistin halkının tek ve meşru temsilcisi olarak tanıması” konusunda taraflar mutabık kaldılar. Akabinde de, tarihe Oslo Anlaşması olarak da geçen Washington İlkeler Bildirgesi imzalandı; Arafat Filistin’e döndü; Filistin Özerk Yönetimi’nin varlığı İsrail tarafından tanındı.
FKÖ ile İsrail arasında yürütülen barış süreci boyunca HAMAS, Arafat ve ekibini “davaya ihanet” ile itham etti. FKÖ resmî olarak İsrail’e karşı silahlı mücadeleyi sona erdirmesine rağmen, HAMAS bu karara katılmadı. FETİH ile HAMAS arasında çok çetin bir rekabet durumu ortaya çıktı. 2006’daki Parlamento Seçimlerinden sonra bu durum taraflar arasında çatışmaya da dönüştü. İsrail defalarca Gazze’ye operasyonlar düzenledi, bölgeyi ablukaya aldı. Batı Şeria ile Gazze arasındaki irtibat tamamen koparıldı. Filistin fiilen iki parçalı hâle getirildi. Gazze dünyanın “en büyük açık hava hapishanesine” dönüştürüldü.
İlerleyen yıllarda HAMAS eski mali kaynaklarından büyük ölçüde mahrum kaldı. Suriye Krizi sırasında, hem bu ülkede barınma imkânını hem de İran’dan gelen düzenli yardımları yitirdi. Bilhassa Müslüman Kardeşler’in Mısır’daki siyasi gücünün ortadan kalkmasından sonra Mısır-Gazze ilişkisinin de büyük oranda kesilmesi HAMAS liderliğini bir politika değişikliğine zorladı.
HAMAS’ın yeni misakı, 1967’deki Altı Gün Savaşı’ndan önceki sınırlara sahip ve başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti için mücadeleden söz ediyor. Dolayısıyla, Kasım 1947’deki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun “Filistin’in Bölünmesi” kararına istinaden kurulan Yahudi devletinin varlığını zımnen kabul ediyor. Aynı kararda Araplara bırakılan topraklarda Filistin’in var olması gerektiğini savunuyor.
Yeni misakta yer alan bir husus da, HAMAS’ın mücadelesinin Yahudi halkıyla değil, sürekli genişleme eğiliminde olan Siyonistlerle olduğunun belirtilmesi.
“Acaba bu kararla yan yana iki devlet formülü için bir umut ışığı doğar mı?” diye soranlara üç sebepten dolayı “hemen umutlanmayın” diyeceğim.
Birincisi, BM Güvenlik Konseyi’nin 1967’deki 242 ve 1973’teki 338 sayılı kararlarıyla “derhal boşaltmasını” istemesine rağmen, İsrail 50 yıldır terk etmediği işgal altındaki Filistin ve Suriye (Golan Tepeleri) topraklarından tamamen çekilme gibi bir niyet taşımıyor. Aksine, tüm uluslararası baskılara rağmen işgal altındaki yasa dışı Yahudi yerleşimlerine her yıl yenileri ekleniyor. Dışarıdan gelerek İsrail vatandaşlığına geçen Yahudilerin büyük bir bölümü bu alana yerleştirilmeye devam ediyor. Yani 1967 savaşı öncesindeki sınırlara bire bir sahip bir Filistin Devleti’nin kurulmasına İsrail’in olumlu bakmasını beklemek için epey geç.
İkincisi, FETİH ile HAMAS arasında bilhassa son 11 yılda öyle büyük bir siyasi güvensizlik ortamı oluştu ki, yeni misaka rağmen tarafların bir araya gelerek İsrail karşısında yekvücut bir Filistin hükûmeti olarak yer alması çok zor. HAMAS’ın FETİH’i ikna etmesi epey zaman alacak.
Üçüncüsü, ABD ve AB ülkeleri bu politika değişikliğinin söylemden ibaret olmadığını görmek için bir süre HAMAS’ın bundan sonraki davranış biçimini takip edeceklerdir. Örgütün, bu ülkelerdeki terör örgütleri listesinden çıkartılabilmesi için İsrail’le hiçbir çatışmaya girmemesi gerekiyor.
Bu üç unsur dikkate alındığında, HAMAS’ın yeni misakının Filistin-İsrail barış süreci için görünüşte olumlu bir gelişme olduğu fakat beklentileri yüksek tutmayı gerektirecek bir sebep de olmadığı söylenebilir.