Dış politika, politikanın uluslararası alanda, devletlerle ve diğer aktörlerle yürütülen hâlidir. Dolayısıyla bir devletin dış politikası değerlendirilirken evvela ‘içine’ bakılır. Her şeyden evvel de Millî Güç Unsurlarına bakılır. Millî Güç denilince, ana hatlarıyla siyasi yapı ve karar alma mekanizmalarının etkinliği, askerî güç, ekonomik güç, coğrafi ve topoğrafik özellikler, nüfus yapısı, sosyo-kültürel özellikler, beşerî sermayenin kalitesi, yenilikçilik kapasitesi vs. faktörler dikkate alınır. Bu faktörlerin bir bölümü sabit bir bölümü ise değişkendir. Bu faktörlerin her birinde ortaya çıkabilecek sorunlar, doğrudan veya dolaylı olarak dış politikayı da etkiler.ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın kabinesinde yer alacakların isimleri belli olmaya başladı. Atanan ya da atanma ihtimali olan isimlerden hareket ederek, ABD’nin önümüzdeki yıllarda takip edeceği iç ve dış siyasete dair yorumlara basında sıkça rastlamaya başladık. Kişiler elbette önemlidir. Fakat sadece yeni atanan kişilerin kim olduğuna bakılarak yapılan analizler sığ olur. Hele söz konusu olan dış politikaysa, üstelik ABD gibi bir hiper gücün dış politikası mercek altına alınacaksa kişilerin kim olduklarından önce dikkate alınması gereken bazı hususlar bulunmaktadır.
Diğer yandan, Millî Güç Unsurlarının dış politika oluşumuna katkısı görecelidir. Muhatabınızın kim olduğuna göre bu katkı düzeyi değişir. Mesela, kendisinden zayıf bir devlet karşısında tek başına askerî gücünü öne çıkaran bir devlet, kendine denk ya da daha kuvvetli bir devletle sorun yaşıyorsa, müttefik arayışına girebilir, diplomasiye müracaat eder ya da daha uzlaşmacı bir tutum takınabilir. Birbirine benzeyen sosyo-kültürel, etnik ya da dinsel yapıya sahip devletlerin birbirleriyle ilişkilerinde, başkalarıyla olan ilişkilerinde kullandıklarından farklı unsurları öne çıkarttıklarını görürüz.
Buradan hareketle, Trump’ın dış politikada ne yapacağını tahmin edebilmek için yaşadığımız dönemde ABD’nin Millî Güç Unsurlarının sağlıklı şekilde tahlil edilmesi gerekir. ABD’nin siyasi yapısı, anayasal sistemi, karar alma mekanizmalarında teamül hâline gelmiş uygulamalar birçok konuda olduğu gibi dış politikada karar alırken de Başkan’ın dilediği gibi hareket etmesine imkân vermez. Trump gibi Kongre’nin her iki kanadında çoğunluğa sahip olsa da, parti disiplini mekanizmasının olmadığı ABD’de Başkan Kongre üyelerini ikna etmek zorundadır. İşte bu noktada ABD siyasetinin vazgeçilmez aktörlerinden baskı ve çıkar gruplarının beklentileri ve talepleri devreye girer.
Baskı ve çıkar grupları, tamamen ekonomik çıkar sağlamak için oluşturulmuş güçlü sektör birliklerinden (enerji, savunma sanayii, ilaç, demir-çelik vb.) üyelerinin çeşitli menfaatlerini savunmak için kurulmuş meslek birliklerine (sendikalar, barolar, dernekler) ve etnik-dinsel lobilere kadar çok geniş bir yelpazeye yayılmış durumdadır. Bu gruplar hem Başkan ve kabinesi, hem de Kongre üyelerine dönük son derece yoğun faaliyetler yürütürler. Sadece başkent Washington’da 4000’den fazla ticari lobi kuruluşunun işi gücü ABD’nin iç veya dış siyasi kararlarına, aralarında yabancı devletlerin de bulunduğu ‘müşterilerinin’ adına müdahale etmeye çalışmaktır.
Hâl böyle olunca, Trump’ın bugüne kadar hangi baskı ve çıkar gruplarının desteğini almış olduğu -dolayısıyla kimlere borçlu kaldığı- bundan sonra da kimlerin etkisi altında kalacağı dış politika analizlerine dâhil edilmelidir. Aynı durum Kongre üyeleri için de geçerlidir. Yeni ABD Hükümeti dış politikadaki ana hedeflerini tespit ederken, kendisini destekleyen grupların taleplerini dikkate alacak ve onların beklentilerine göre hareket edecektir.
Trump rakibine göre daha başarılı bir seçim stratejisiyle ve ABD seçim sistemi sayesinde başkanlık yarışını kazandı. Şimdi yeni bir sayfa açılıyor. Seçim sırasında söylediklerinin değil, yukarıda özetlemeye çalıştığım başlıca unsurların şekillendireceği politikaları olacak.
Uluslararası sistemin yapısı, ABD’nin muhatabı olan her bir aktörün kendi özellikleri, çok farklı saiklerle hareket eden devlet-dışı aktörlerin davranış biçimleri gibi daha onlarca parametrenin bileşimi de, Trump’ın dış politika hedeflerine ulaşabilmesinde belirleyici rol oynayacak.
‘Şu koltuğa, şu isim geldi. Öyleyse, şöyle olacak’ gibi basit çıkarımlarla hiçbir devletin dış politikasını değerlendiremeyeceğimiz, son derece kompleks bir dönemden geçiyoruz.