Yeni yılın ilk gününde ABD’nin New Orleans şehrinde bir saldırganın kamyonla kalabalık içine girmesi sonucunda 14 kişi ölmüş, çok sayıda kişi yaralanmıştı. Saldırının evvelce ABD ordusunda görev almış, Müslüman bir ABD vatandaşı tarafından gerçekleştirilmiş olması Amerikan medyasında bunun bir “terör saldırısı” olduğu yönünde yorumların yapılmasına yol açtı. ABD makamları aynı gün farklı yerlerde gerçekleştirilen iki ayrı saldırıyla New Orleans saldırısı arasında bir bağlantı kuramadı. Ama FBI New Orleans saldırısını gerçekleştiren Şemsettin Cabbar’ın tek başına hareket ettiğini ve “DEAŞ’tan ilham aldığını” düşündüklerini açıkladı.
ABD Federal Soruşturma Bürosu’nun DEAŞ adını telaffuz etmesi, zaten bunun bir terör saldırısı olduğunu ilk andan itibaren kabullenmiş olan medyanın, saldırının DEAŞ tarafından planlandığı ve icra edildiği yönünde kesinlik taşıyan değerlendirmeler yapmasını da beraberinde getirdi.
Bu tür olayları her zaman iki bakımdan ele almak gerekir. Birincisi, olayın faili ya da faillerinin amacının ne olduğu, ikincisi ise olayın nasıl algılandığıdır. New Orleans saldırısının üzerinden 3 gün geçtikten sonra görülüyor ki, ABD medyası birincisiyle çok ilgilenmiyor. Zaten kesin bir hüküm verilmiş. Şimdi o hüküm üzerinden yorumlar yapılıyor. Seçilmiş Başkan Trump, “Radikal bir İslamcı terörist tarafından gerçekleştirilen” bu saldırının “Biden hükûmetinin ülkeyi terörist göçmenlere açan politikalarının bir sonucu olduğu” değerlendirmesini yaparak, Cabbar’ın aslında Teksaslı eski bir ABD ordu mensubu olduğu gerçeğini göz ardı etti. Trump’ın baş danışmanı Stephen Miller ise “İslami terörizmin” ABD’de yeşermediğini ama “dışarıdan ülkeye ithal edildiğini” söyleyerek, saldırı ile İslam arasında bir bağlantı kurdu. Trump’ın güvenlik ve savunma ekibinde basına açıklama yapan tüm isimler de benzeri değerlendirmelerde bulundular.
Görülen o ki, New Orleans saldırısının biri içeriye diğeri dışarıya dönük iki sonucu olacak. Trump koltuğa oturduktan sonra yasa dışı göçün önündeki engellerin sıkılaştırılması konusunda alacağı kararları meşrulaştırmaya çalışırken bu saldırıya da atıf yapacak. ABD’de yaşayan Müslümanlar için -ABD vatandaşı bile olsalar- burada ilave bir tehlike mevcut. Tıpkı 11 Eylül saldırısından sonra olduğu gibi İslam’la terörü eşit tutan bir söylem tırmanışa geçerse bu durumda Trump’ın alacağı tedbirlerden en büyük darbeyi Müslüman kökenli Amerikalılar alabilir. Bu sebeple, Trump’ın seçimi kazanmasında önemli katkı veren Michigan eyaletindekiler başta olmak üzere ülkedeki tüm Müslümanların, medyada hızla yayılan İslam düşmanı ifadelerin durdurulması için çaba göstermesi gerekiyor.
Diğer yandan, New Orleans saldırganının “DEAŞ’tan ilham aldığı” iddiası, bu örgütün hâlen ABD için büyük bir tehdit oluşturduğu ve tam olarak yok edilemediği şeklinde yorumlar yapılmasına da yol açıyor. “DEAŞ’la mücadelede ABD’nin en yakın müttefiki” olarak tanımlanan PKK-PYD-YPG terör örgütüne destek verilmesi gerektiğini savunanlar da seslerini yükseltmeye başladı. Tam da bu noktada, Yeni Suriye’de PKK-PYD-YPG’nin yerinin ne olacağı ve ABD’nin nerede duracağı sorusu akla geliyor.
Düne kadar Trump’ın Suriye’deki ABD askerlerini çekebileceğini ve Suriye PKK’sının Yeni Şam Yönetimiyle anlaşmaya varması için baskı yapacağını düşünenler çoğunluktaydı. Ama ibre yavaş yavaş diğer tarafa kayıyor. Trump da Biden’ın yolunu tutup, “DEAŞ’la mücadele” gerekçesiyle PKK’nın yanında durabilir. PKK’nın kontrolündeki DEAŞ’lıların HTŞ’nin eline geçerlerse serbest bırakılabilecekleri iddiası da PKK’ya desteğin sürmesini isteyenlerin bir diğer gerekçesi. ABD’nin desteğini alan Suriye PKK’sı ülkenin üçte birini kontrol etmeyi sürdürebilir. Bu ise Yeni Suriye’nin üniter bir devlet yapısına sahip olmasını engelleyebilir. CENTCOM’un baştan beri istediği bu. Bölgede kalıcı bir üs inşasını da bu sebeple başlattı.
ABD’nin Suriye PKK’sını desteklemeyi sürdürmesi elbette İsrail’in de işine gelir. 2025 içinde Suriye’nin yeni anayasası hazırlanacak. Şayet Şam, PKK üzerinde hâkimiyet kuramazsa, üniter bir Suriye’yi inşa etmek mümkün olamayacaktır. Batı, Irak’takine benzer bir federal Suriye’yi yeni yönetime dayatacaktır. Karşılığında da uluslararası tanınırlık ve ülkenin yeniden inşası için maddi kaynak sözü verilecektir…