Suriye’de 61 yıllık Baas rejimi ve 54 yıllık baba-oğul Esad zulmü sona erdi. İşkencehanelere dönen cezaevlerindeki mazlumlar serbest bırakıldı. Onları insanlığı utandıran muameleye tabi tutanlardan kaçabilenler ülkenin dışına çıktı. Kaçamayanlar, adaletle yüzleşecekleri günleri “haklı” bir endişeyle bekliyorlar.
Türkiye’ye ve diğer ülkelere sığınan milyonlarca Suriyeli ana vatanlarına dönmeye başladılar. Önümüzdeki günlerde bu dönüş hız kazanacak. 10 yılı aşkın süredir uzak kaldıkları ata topraklarına kavuşanlar kadim ülkelerini yeniden inşa etmede çok önemli görevler üstlenecekler. Yeni Suriye’yi Suriyeliler şekillendirecek. Bu süreçte en güvenilir yardımcıları ise Türkiye olacak.
Yeni durumdan kendileri için kazanımlar elde etmeye çalışanların heveslerini kursaklarında bırakabilmek için yeni Suriye yönetiminin çok dikkatli ve planlı hareket etmesi gerekiyor. Her şeyden önce, toprak bütünlüğünü koruma altına almak ve bir an önce asayişi temin etmek lazım.
2012’den bu yana dış aktörlerin yönlendirmeleri ve destekleriyle ülkenin üçte birinin kontrolünü ele geçiren ve buralarda yaşayanlara etnik temizlik uygulayan terör örgütü PKK-PYD-YPG’nin seri şekilde etkisizleştirilmesi gerekiyor. Tel Rifat ve Menbiç’ten sonra Deyrizor ve Rakka’da da terör örgütüne karşı halkın ayaklandığı haberleri geliyor. Suriye halkının onurlu başkaldırısına, Yeni Suriye’nin millî kuvvetlerinin destek vermesiyle kısa sürede PKK’nın Suriye’de tamamen bitirilmesi yakındır. Ülkenin kuzeyinde, İdlip’ten Irak sınırına kadar kesintisiz ve yekpare bir güvenlik kuşağının oluşturulması da Türkiye’nin öncelikli konusudur.
Bölücü ve ayrılıkçı terörün bitirilmesiyle eş zamanlı olarak yerleşim yerlerinde asayişin temin edilmesi için yeni yönetim planlı adımlar atıyor. Bilhassa güvenlik ve yargı bürokrasisinin yeniden tesis edilmesi üzerinde yoğun bir çalışma var. Bu yapılmadan ülkede günlük hayatın normale dönemeyeceğini ve bundan istifade etmeye çalışacak olanların bir kaosu ve hatta iç savaşı ateşlemeye çalışacaklarını yeni yönetim çok iyi biliyor. Bu alanda da Türkiye’nin çok samimi bir destek verdiğini gözlemliyoruz.
Yeni Suriye inşa edilirken, sömürgeci devletlerin Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki siyaset mühendisliklerinin nelere yol açtığı akılda tutularak hareket edilecek. Suriye’nin “Büyük Lübnan” olmaması için, tüm Suriyelileri kapsayan, etnisite, din, mezhep ayrımı yapılmaksızın ülkenin tüm vatandaşlarını eşit şekilde kucaklayan anayasal bir düzenin kurulması hedeflenecek. Şu an için yeni siyasal modelin ne olacağını bilmiyoruz. İster başkanlık sistemi isterse parlamenter model benimsensin, “eşit Suriyelilik” yeni yönetim felsefesinin özünü oluşturmak zorunda.
On yıllardır hırpalanmış, topraklarının bir bölümü İsrail tarafından işgal ve sözde ilhak edilmiş, İran’ın kendisine nüfuz alanı olarak seçtiği, ABD ve Rusya’nın bir bölümüne “çöktüğü”, en az 6 milyon vatandaşının başka ülkelere göç etmek zorunda kaldığı bir ülkede, toprak bütünlüğünü korumak ve üniter devlet yapısını var etmek hiç kolay değil. Üstelik bunu, 20’ye yakın silahlı grubun denetimden çıkmasını engelleyerek yapmak çok zor.
Önümüzdeki aylarda Suriye çok hassas bir süreçten geçecek. Kışkırtmalara açık bu kritik zaman diliminde Suriye’nin en güçlü destekçisi Türkiye olacak. Ankara bir yandan ülkenin toprak bütünlüğünün korunması ve terörle mücadele konusunda desteğini sürdürecek, Suriyelilerin ülkelerine gönüllü ve güvenli dönüşlerini kolaylaştıracak, diğer yandan da ülkenin yeniden inşasında aktif rol oynayacak. Ama en önemlisi Türkiye, dış aktörlerin Suriye’yi kendi çıkarlarına göre yeniden “formatlama” girişimlerine diplomasi masalarında karşı çıkacak.
Suriyelileri uzun ve meşakkatli bir dönem bekliyor. Türkiye en zor zamanlarında kucak açtığı Suriyeli kardeşlerine yeni dönemde de yardım etmeyi sürdürecek.