Irak’ın Kuzeyinde Seçim Var – Türkiye Gazetesi (20.10.2024)

Partilerin birbirleriyle ve merkezî Irak yönetimiyle yaşadıkları anlaşmazlıklar sebebiyle iki yıldır ertelenen Irak’ın kuzeyindeki Bölgesel Yönetimin parlamento seçimi bugün yapılıyor. Yaklaşık 2 milyon 900 bin seçmen, bu yılın şubat ayında Irak Anayasa Mahkemesi’nin aldığı bir kararla sandalye sayısı 111’den 100’e düşürülen Bölgesel Parlamento için oy kullanacak. 20 partinin yarıştığı seçimde, dört seçim bölgesi var. 1994’teki iç çatışmadan sonra “sarı bölge” olarak tabir edilen KDP’nin kontrolündeki Erbil ve Dohuk’un 56, “yeşil bölge” olarak tabir edilen KYB’nin kontrolündeki Süleymaniye ve Halepçe’nin 39 sandalyesi bulunuyor. Süleymaniye ve Erbil’de ikişer, Dohuk’ta ise 1 olmak üzere 5 milletvekilliği ise azınlıklara tahsis edilmiş durumda.

Seçime giren parti sayısı çok olsa da aslında yarış KDP ve KYB arasında geçiyor. Bir başka deyişle, neredeyse Irak’ın kuruluşundan bu yana süren Barzani-Talabani siyasi mücadelesinde yeni bir safhaya giriliyor. 42 yıl boyunca KYB’ye başkanlık eden, bir dönem Irak cumhurbaşkanlığı da yapan Celal Talabani’nin 2020’de ölümünden sonra oğlu Bafel ve yeğeni Lahur arasında bir liderlik mücadelesi başlamış ve sürecin sonunda Bafel Talabani parti yönetimini tamamen eline geçirmişti. Takip eden dört yıl boyunca ABD ve İranla bağlarını güçlendiren Talabani, bu iki destekçisinden aldığı yoğun yardımlarla oy tabanını genişletmeyi de başarmıştı. Elbette bu desteğin karşılığını da fazlasıyla verdi. Bilhassa ABD’nin gözetiminde Suriye’nin kuzeyindeki terör yapılarıyla açık iş birliğine girmesi Ankara’nın da gözünden kaçmadı.

Türkiye, sınırlarının hemen güneyinde terör örgütlerinin yönetiminde bir yapının inşa edilmesine asla izin vermeyeceğini, bunun kendisi için değişmeyecek bir “kırmızı çizgi” olduğunu defalarca ifade etti.

Bir yandan Irak merkezî yönetimiyle güvenlik konularını da içeren kapsamlı bir iş birliğini şekillendirirken, diğer yandan da dış güdümlü bağımsızlık hezeyanı yaşayanlara, durumu ne kadar ciddiye aldığını sahada sık sık hatırlattı. Bölgesel Yönetim’deki seçimin neticesi ne olursa olsun, Türkiye’nin bu tavrında bir milim esneme olmayacaktır.

Öte yandan, ABD ve İsrail’in Suriye ve Irak’ı bölerek ve bölünmüş bu parçaları da bir araya getirerek Orta Doğu’da sınır değişikliğine gitmeyi hedefledikleri de su götürmeyecek bir gerçektir. Bunların öncelikli niyeti, zaman zaman uluslararası kamuoyuna aksettirdikleri gibi, “Orta Doğu’daki en kalabalık ama devleti olmayan halka bir devlet kurmak” değildir. ABD, bir tür manda rejimiyle kendisine bağımlı ve istediği gibi yönlendirebileceği bir uydu yapının, İsrail ise Arap dünyasında her zaman problem kaynağı olacak kendisine müzahir bir yönetimin hayalini görmektedir. Bu noktada İran’ın, Şah döneminde İsrail’le iş birliği hâlinde Irak’ın kuzeyindeki bağımsızlıkçı hareketleri destekleme çabalarına bugün de devam ediyor olmasının bu ülkenin uzun vadeli çıkarları açısından mantıkla izah edilecek bir tarafı bulunmamaktadır. Tahran yönetiminin, ileride kendisine karşı da kullanılması muhakkak olan bir mimarinin oluşumuna omuz vermek yerine, Türkiye ve Irak’la birlikte, bölgenin terörden arındırılması, sınır güvenliğinin temin edilmesi ve dış müdahalenin sınırlandırılması için çaba göstermesi icap eder. Türkiye’nin Irak’la tesis etmek istediği müşterek güvenlik mekanizmasına İran’ın da samimiyetle katılması hem bölgenin hem de kendisinin yararına olacaktır.

Son bir yıldır Orta Doğu’da meydana gelen gelişmeler, yönetimlerin değişmesine ve sınır değişikliklerine yol açabilecek, bugünküne kadar olanlardan çok daha büyük bir hengamenin eşiğinde olduğumuzu gösteriyor. Irak’ın kuzeyindeki seçimden sonra ortaya çıkacak siyasi tabloyu kendi planları için bir fırsat olarak görenler ve Bölgesel Yönetim ile Bağdat arasındaki ipleri koparmak için devreye girenler olacaktır. Uzun vadede başarı şansı olmasa da bu teşebbüsün meydana getireceği menfi tesirleri peşinen izale etmenin yolu da yine Ankara-Bağdat-Tahran arasında sağlam bir müşterek tavır tesis etmekten geçer.