Barış için birlik mümkün mü?  – Türkiye Gazetesi (29.09.2024) Bu yazıda sesli dinleme seçeneği mevcuttur.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın BM Genel Kurulunun 79. Dönem çalışmalarının açılışında yaptığı konuşmanın üçte ikilik kısmı uluslararası barış ve güvenlikle ilgiliydi. Cumhurbaşkanı Filistin’de devam eden soykırımı çarpıcı rakamlar vererek anlattığı konuşmasında BM’nin asli görevlerini icra edebilmesi için yenilenmesi gerektiğini vurguladı.

İsrail yönetiminin temel insan haklarını hiçe sayarak “Filistinlilere karşı etnik temizlik ve apaçık bir soykırım uyguladığını ve topraklarını adım adım işgal etmekte olduğunu” ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “özgürlüğü, bağımsızlığı, en temel hakları gasbedilen Filistinliler ise son derece haklı bir biçimde bu işgale, bu etnik temizlik faaliyetlerine karşı meşru direniş haklarını kullanmaktadır” şeklinde konuştu.

Erdoğan, İsrail’in Filistin halkına yönelik saldırganlığının tek sebebinin, bir avuç ülkenin İsrail’e olan kayıtsız-şartsız desteği olduğunu belirttikten sonra son derece önemli bir teklifte bulundu. Cumhurbaşkanı şöyle dedi:

“Genel Kurul’un ‘1950 tarihli Barış İçin Birlik Kararında’ mevcut olduğu gibi kuvvet kullanma tavsiyesinde bulunma yetkisinin, bu süreçte mutlaka değerlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz.”

Burada sözü edilen Barış İçin Birlik Kararı, Kore Savaşı sırasında alınmıştı. Güvenlik Konseyinin daimî üyesi olan SSCB, Çin Halk Cumhuriyeti’nin desteği altında Güney Kore’ye saldıran Kuzey Kore’nin durdurulması için BM tarafından gerekli önlemlerin alınmasını veto gücünü kullanarak sürekli şekilde engellemeye başlayınca, altı Güvenlik Konseyi üyesinin başvurusuyla Genel Kurul tarihi bir adım atmıştı. 3 Kasım 1950’de kabul edilen ve Barış İçin Birlik olarak isimlendirilen 377 (V) sayılı Genel Kurul kararında, “Güvenlik Konseyinin, daimî üyelerin oy birliği olmaması sebebiyle, barışa yönelik bir tehdit, barışın ihlali veya saldırı eylemi olduğu anlaşılan herhangi bir durumda uluslararası barış ve güvenliğin korunmasına ilişkin asli sorumluluğunu yerine getirememesi hâlinde, Genel Kurul’un, uluslararası barış ve güvenliğin korunması veya yeniden tesis edilmesi amacıyla, barışın ihlali veya saldırı eylemi durumunda gerektiğinde silahlı kuvvet kullanılması da dâhil olmak üzere, kolektif önlemler alınması için üyelere uygun tavsiyelerde bulunmak amacıyla konuyu derhâl ele alması…” kabul edilmişti.

Barış İçin Birlik kararı çerçevesinde Genel Kurul bugüne kadar 10 kez özel olarak toplandı. 1997’den bu yana Filistin’le ilgili özel oturum sürüyor. Geçen haftaki yazımda sözünü ettiğim, Uluslararası Adalet Divanına Filistin’deki yasa dışı işgalle ilgili görüş sorulması kararı hâlen devam etmekte olan bu özel oturumda alınmıştı. Divan da verdiği görüşünde, İsrail’in eylemlerinin uluslararası hukuka aykırı olduğunu ortaya koymuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasında özellikle vurguladığı husus, Barış İçin Birlik kararına dayanarak Genel Kurul’un saldırgana karşı “kuvvet kullanma tavsiyesinde bulunma” yetkisine sahip olduğuydu. Genel Kurul bugüne kadarki Filistin özel oturumlarında birçok karar aldı ama Barış İçin Birleşme’nin özünde yer alan “saldırgana karşı kuvvet kullanma” konusuna hiç girmedi.

BM Şartı’nın 11. maddesine göre, herhangi bir BM üyesi ya da Güvenlik Konseyi, uluslararası barış ve güvenliğin teminiyle ilgili herhangi bir konuyu Genel Kurul’un gündemine sunabiliyor. Yani Genel Kurul’un “saldırgana karşı kuvvet kullanma tavsiyesinde” bulunabilmesi için -ABD’nin vetosu sebebiyle Güvenlik Konseyi bunu yapamayacağına göre- herhangi bir üye devletin hâlen devam etmekte olan Filistin özel oturumunun gündemine bu karar tasarısını aldırması icap ediyor.

Peki bu adımı kim atacak? Bir devlet ya da devletler grubu, ağır uluslararası hukuk ve insan hakları ihlalleri Uluslararası Adalet Divanı tarafından tescil edilmiş İsrail’e karşı “kuvvet kullanma tavsiyesi” için Genel Kurul’a bir karar tasarısı getirecek mi? Genel Kurul’a başvuranlar arasında Güvenlik Konseyinin daimî ya da geçici üyesi olan ülkeler de bulunacak mı? Bunu önümüzdeki zaman diliminde göreceğiz.

Diğer taraftan Genel Kurul bu yönde bir tavsiye kararı alsa bile İsrail’e karşı pratikte uygulanabilirliği olmadığı açık. Yine de BM Genel Kurulunun “apaçık bir soykırım” karşısında yapabileceğinin azamisini yaparak, “kuvvet kullanma tavsiyesinde” bulunabilmesi bile başlı başına tarihî bir adım olacaktır.

BM ya dünyanın her yerinde zulme son vererek barışı ve huzuru temin etmek için gerekli yapısal dönüşümleri gerçekleştirecek ya da Birleşmiş Milletler yerine “Biçare Milletler” şeklinde anılmayı hak edecek…